top of page
Henry Rollins
00:00 / 02:03

​

Kulis... YaÅŸamın yarattığı ağırlıktan kurtulmanın en geçerli yolunun bir kulise girdikten sonra kendi hayatın dışında baÅŸka bir yaÅŸama hazırlanmak olduÄŸunu, kulisin mucizevi ve sihir dolu bir mekan olduÄŸunu ilk keÅŸfettiÄŸimde asıl iÅŸimin sahnede olmak olduÄŸunu anlamıştım. www.ekimmagden.com Size bir multidisiplin portfolyosu sunacak. Bir oyuncu sanatın tüm dallarında aktif olmadıkça oluÅŸturması gereken karakterin yelpazesini geniÅŸ tutmakta zorlanacaktır.

Retro Televizyon Seti

KISA BİO
Ekim gazeteci yazar bir baba ve İngilizce öÄŸretmeni bir annenin çocuÄŸu olarak ÅŸanslı dünyaya geldi. Ailesinin Ankara’da
sahip olduÄŸu bir video kaset kiralama dükkanı sayesinde döneme ait tüm yapımları izleyebilme ÅŸansı oldu. Filmlerin yanı
sıra evindeki zengin kütüphane de ilk yaÅŸam döneminde ona eÅŸlik eden diÄŸer bir ÅŸansıydı. Sovyetler BirliÄŸi’nin yıkıldığı
tarih olan 90’ların başında ailesi Ankara’dan İstanbul’a yerleÅŸti. İlköÄŸretim yıllarını Özel BoÄŸaziçi Lisesi’nde tamamladı.
1997 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Televizyon bölümünü kazanarak Güzel Sanatlar’a olan ilgisini bu
formasyonla pekiÅŸtirecekti. Ancak bir yıl sonra dünya evine girdi ve ev kirasını ödemeliydi. Dönemin ilk televizyon
serilerinden bir yapımda rol aldı ve kamera oyunculuğu onun ilk profesyonel işi oldu. Hayatını ona kazandıran işi dışında
plastik sanatlara olan ilgisi ona foto pentür çalışmalarını kazandırdı. FotoÄŸraf kağıdına ekolin ile yaptığı çalışmalar ile
dönemin Bilgi Üniversitesi ve İngiltere konsolosluÄŸunun ortak projesi bir karma sergi olan “Outsiders Project” e katıldı.
Bu dönemde, merhum Hüseyin Bahri Alptekin, Ahmet MüderrisoÄŸlu, Esat Cavit BaÅŸak ve Aslı Akıncı ile tanıştı. 5. İstanbul
Bineali’nde sanatçı asistanlığı ve rehberliklerini üstlendi.
2000’de ABD’nin New York eyalteine taşındı ve yaÅŸamını ABD’de devam ettirme kararı aldı. Ancak 11 Eylül 2001’de
Dünya Ticaret merkezine yapılan terör saldırısı huzurunu kaçıracaktı. ABD’de yaÅŸam eskisi gibi olmadı. 2003 yılında
İstanbul’a geri döndü ve eÄŸitimini tamamlama kararı aldı. Aynı yıllar dönemin Radikal gazetesi kültür sanat sayfasında
muhabir ve çevirmen olarak çalıştı. Baba mesleÄŸi gazetecilik, TV 8 televizyon kanalında dış haberler muhabiri olarak
çalışana kadar yani 2010 yılına kadar devam etti. Aynı senelerde çeÅŸitli TV yapımlarında rol almaya devam etti. Ekim
MaÄŸden, 2016-2020 yılları arasında Kamboçya’da yaÅŸadı. Bu dönem boyunca ülkede bir çok rave ve mekanda DJ
performansları sergiledi. Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul Art and Comics festivalinde Kolaj atölyeleri liderliÄŸi yaptı
ve karma sergi alanında iÅŸlerini sergileme fırsatı da buldu. Günümüze gelindiÄŸinde Ekim, bir çok özel sanat kursunda çocuklar ve yetiÅŸkinlere yaratıcı drama dersleri vermektedir.

TELEVİZYON

Televizyon dizileri ve yapımlar

fulmumweb.jpg
projects.
fulmumweb.jpg
ekimikincibahar.webp
kampus.webp
omer.jpeg
İkinci Bahar setinden bir kare 
İkinci Bahar'dan bir sahne
haziram111.jpg
Haziran Gecesi'nden bir sahne

Haziran Gecesi Yıldızları

Haziran Gecesi yıldızları
Haziran Gecesi^nden eÄŸlenceli bir sahne Bartu KüçükçaÄŸlayan'ında ilk TV iÅŸi
Kampüsistan Yıldızları bir arada 
Kampüsistan setinden bir sahne
Parnamklıklar Ardında dizisinin yıldızları bir arada 
Parmaklıklar Ardında dizisinden bir sahne
Deli Boran Destanın'dan bir kare
 Deli Boran Destanından bir sahne
Åžubat dizisinden bir sahne 
dadiiiiiiii.jpg
 "Dadı" Yıldızları bir arada
kanit11.jpg
 "Kanıt" dizisi yıldızları 
Åžubat Dizisi
Dadı'dan bir sahne 
Kanıt dizisinden bir sahne 
kizlaryurdu.jpg
 "Kızlar Yurdu"
Kızlar Yurdu Dizisinden bir sahne
adanaliposter.jpg
 Adanalı dizisinden bir sahne 
Meta Aşk dizisi fragmanı
Meta AÅŸk'tan bir kare 
Zamanın merak uyandıran Turkcell ürünü SHUBUO reklamlarının ilki 
MTV'nin Türkiye Müzik piyasasına girdiÄŸi haberini veren ilk reklamı Manav Marlyn Manson olarak ben 

Sinema Filmleri

Film_edited.png

Sisifos (Yön: Yusuf Emre Yalçın)

Razor (Yön: Hemi Behmoaras

Behzat Ç Ankara Yanıyor (Yön: Serdar Akar)

HTR2B (Yön: Osman Evre Tolga

Zincirbozan (Yön: Atıl İnanç)

AÄž (Yön:Mustafa Özcan)​

​

​

13 EYLÜL'DE SİNEMALARDA.
"İZLİYORLAR"
haurvatat.jpg
YÖN: İman Tahsin
Sinema
sisifosafis.jpg
Htr2b_-_Dönüşüm_-_afiş.jpg
PHOTO-2024-08-09-11-57-37.jpg

MODERATÖRLÜÄžÜNÜ ÜSTLENDİĞİM PROJENİN 90 LARIN EFSANE PUNK HARD CORE GRUPLARI VE ELEMANLARIYLA KEYİFLİ BİR SÖYLEŞİ 

İSTANBUL NIGHT LIFE PROJECT PUNK SCENE

Covid 19

KANALIMA HOÅž GELDİNİZ VİRÜSLÜ GÜNLER -EXİM OLMADAN VE HASTA ANNE ÇORBİŞKOSU VİDEOLARI

Kanalıma Abone Olmanızı Like Butonuna Basmanızı ve Alta Minik de olsa Bir yorum Bırakmanızı Herkes Gibi Ben de Beklemeyim de ne Yapayım

Auditions

Actor_s Audition_edited_edited_edited.jp

AUDITIONS

Bir TV dizisi için verdiÄŸim audition
Bir TV dizisi için verdiÄŸim audition
Bir TV dizisi için verdiÄŸim audition
Bağımsız bir film yapımı için verdiÄŸim audition
Bir film yapımı için verdÄŸim audition
Bir film yapımı için verdÄŸim audition

Franz Kafka'nın benzersiz öykülerinden biri olan Akademi için bir rapor isimli öyküsünü sahneye uyarladım. Oyunun müziklerini deÄŸerli dostum Deniz Tafaghodi tasarladı. Akademi için bir rapor'un dramaturjisinde benden desteÄŸini esirgemeyen deÄŸerli hocam Cüneyt Uzunlar'ın katkıları ve bana inancını her zaman korumuÅŸ olan biricik annem AyÅŸe Gül Demirkol'un katkıları ile oyunumu öncelikle Türkiye'deki tiyatro izleyicisi ile buluÅŸturmayı hedefliyorum

Performans

34e36623-3563-45f6-a372-c9d895182720.jpg
ikoekim_edited_edited.jpg
image_6483441.JPG

SİNOP LAMER SAHNEDE iLK OYUN

Kids Blowing Bubbles

KELOÄžLAN ÇOCUK MÜZİKALİ TÜRKİYE TURNESİ

Önemli not: Çok eski kayıt bir video olmasından kaynaklı ilk blümün yaklaşık 15 dakikasında bir ses kaybı var, bu bölümü çıkardım, diÄŸer sahneler yerini yeterince dolduruyor. Bu muhteÅŸem çocuk müzikalinin yaratıcısı 2005 yılında kaybettiÄŸimiz bir dahi olan Cem Safran'ın anısına saygıyla...

Parade için Hazır

SINIR

YönetmenliÄŸini Can TazebaÅŸ'ın üstlendiÄŸi Muzaffer İzgü imzalı oyunumuzda Cengizhan Kaptan ve benim prova görüntülerimiz

Benzer kültüre ait iki sınır komuÅŸusu ülkeninm sınır nöbetindeki iki askeri zaman içinde derin bir dostluk geliÅŸltirirler ve bu dostluk iki ülke birbirine savaÅŸ ilan edene kadar sürer. Komutanlardan vur emri geldiÄŸinde emre itaat etmek zorundadırlar ama ikisi de birbirlerini öldürmeye kıyamaz ve oyunun sonunda dokunbaklı bir duygudaÅŸlık içinde birbirlerine sarıldıklarında perde kapanır. Muzaffer İzgü'nün bu klasik eseri anti militarist ögeleriyle savaşın anlamsızlığını ve insanlığa verdiÄŸi acıyı gözler önüne serer.

PHOTO-2024-08-07-13-03-22_edited_edited.
PHOTO-2024-08-07-13-03-23 (2)_edited.jpg
PHOTO-2024-08-07-13-03-23 (1)_edited.jpg
PHOTO-2024-08-07-13-03-23_edited.jpg
Genç öğrenci

AH ÅžU GENÇLER

Turgut Özakman'ın kalenminden çıkan zamansız bir gençlik eleÅŸtirisi ve öyküsü. Bir TV programına konuk olan gençler ve ilginç yorumlarıyla bir psikaytristi canlandırdığım bu oyunu da Can TazebaÅŸ hocamız yönetmiÅŸti. 

PHOTO-2024-08-07-12-49-23 (2).jpg
AH ÅŸu Gençler Prova
PHOTO-2024-08-07-12-49-24.jpg
AH ÅŸu Gençler Prova
PHOTO-2024-08-07-12-49-24.jpg
AH ÅŸu Gençler Prova
Ah ÅŸu Gençler Çılgın Profesör
Sınıftaki çocuklar

Telvin Özel Güzel Sanatlar Akademisi Çocuk ve YetiÅŸkin Drama Atölyeleri

telvin logo.png

Çocuklarla çalışmak en keyif aldığım iÅŸ, çocukların o kadar temiz bir sezgi kapasiteleri var ki smaimiyetsizliÄŸi hemen algılıyorlar. Ben eÄŸlenmiyorsam onlar da eÄŸlenmiyor. çovukları kandırmak büyükleri kandırmaktan çok daha zordur. Bu yüzden onlarla çalışırken ve onlara bir ÅŸeyler öÄŸretip katabildiÄŸime tanık olmak benim için dünyada benzersiz bir deneyim.

çocukdaramasınıfogolu1.jpg
çocukdrama1.jpg
çocukdrama4_edited.jpg
çocukdrama3.jpg
çocukdrama5_edited.jpg

Genç sınıfımızla doÄŸaçlama sokak tiyatrosu 

actingçocuk1_edited.jpg
çocukdramapark1_edited.jpg
çocukdramapark2_edited.jpg

YetiÅŸkin Drama ve Tiyatro Atölyeleri

dultsınıf_edited.jpg
adultsınıf3_edited.jpg
lüküs hayat oyun 1_edited.jpg
IMG_4156 (1).jpg
adultsınıf2_edited.jpg
adultsınıf3.jpg

6- 8 YAÅž GRUBU  EN MİNİKLER SINIFIM

ÇOCUKLARI YARATICILIK KONUSUNDA ÖZGÜR BIRAKTIÄžIMDA SONSUZ BİR KENDİNE GÜVEN VE KENDİ KİMLİKLERİNİ ÖZGÜRCE ORTAYA KOYMA İMKANI TANIDIÄžIMDA İŞTE BU BENZERSİZ GÖRÜNTÜLER ORTAYA ÇIKIYOR HER BİRİ KENDİNE HAS TASARIMLAR VE KİMLİKLER

makeup2_edited.jpg
makeup1_edited.jpg
makeup4_edited.jpg
makeuop6_edited.jpg
makeup5_edited.jpg
makeup8_edited.jpg
makeup11_edited.jpg
makeup9_edited.jpg
Soyut Camsı Şekiller

DİJİTAL SANAT VE NFT

Bowie Can Never Die_edited.jpg
IMG_0403_edited.jpg
saviour_edited.jpg
saturatelips (3)_edited.jpg
breakfastinhell_edited.jpg
romancefluoresence_edited.jpg
ottomotto_edited.jpg
laynetstayley_edited.jpg
sweet (1)_edited.jpg
sleepofanation11_edited.jpg
lostcontrol_edited.jpg
tomwaitslast1_edited.jpg
IMG_4017_edited_edited.jpg
solongvivienne (2).JPG
tamponx (1).JPG
IMG_4019_edited.jpg
deadmanunfinished .jpeg
salute123may1.jpeg
IMG_4020_edited_edited.jpg
pjharey (2).JPG
thewomeninspired.JPG
stayleyandcobain.JPG
IMG_0938.HEIC

Asamblaj Detay

Evil Ideology Vietkonh women detaill
Detail
Detail
Empire Detail
Detail
Empress detail
Detail
image_67530497.JPG
Detail
Empress detail
Detail
Empess detail
Detail
Evil Idelogy Detail
Detail
Evil Idelogy Detail
Detail
Family dteail spoiled sis
Detail
Emress Detail
Detail
Evil Ideology detail
Detail
Evil Ideology Vietkong Women
Detail
fgh54webok (1).jpg
Detail
IMG_1997.jpg
Detail
Evil Idelolpogy Mao Sedung
Detail
Love and Passion Detail
Detail
IMG_0087 (1)_edited.jpg
Detail
IMG_0376 (1).jpg
Detail
web1_edited_edited.jpg
Detail
Love and Passion Detail
Detail
IMG_1979.jpg
Detail
Evil Idelogy Vİetkong
Detail
Detail
Evil Ideology Detail
IMG_0960.jpeg
image_67549953 (1)_edited.jpg
evil ediology detail barbie head
461E8536-E76D-4104-965D-EDFE39BB4CA5 (2)
emress sisters
IMG_0104.jpg
IMG_1794_edited.jpg
Detail
Detail
Detail
Detail
Detail
Detail
Detail
Detail
Detail
IMG_4026_edited.jpg
Detail
IMG_0102_edited.jpg
Detail
IMG_9927_edited_edited_edited.png
35x50 Mix Media on Canvas
Empess2
Detail
35x50 mix media on canvas
35x50 mix media on canvas
IMG_9928 (3)_edited_edited_edited_edited
35x50 Mix Media on Canvas
IMG_0149_edited_edited.jpg
Detail when on progress
Love and Passion
Detail when on progress
Love and Passion Detail
Detail
Evil Ideology
Detail
Evil Ideology detail Killing Field
Detail
Laove and Passion
Detail
lOve and Passion dteail
Detail
empress detail
Detail
Empress Detail
Detail
emress dteail
Detail
image_50766081_edited_edited.jpg
Evil Ideology
Evil Ideology
IMG_0088_edited.jpg
Detail
6. Başlık
Detail
Detail
Detail
sdgsdg (2)_edited.jpg
Detail
image_67536385_edited.jpg
Detail
IMG_2002 (1)_edited_edited_edited.jpg
Detail
Detail
oıu67 (1)_edited_edited_edited_edited_ed
Detail
selfportrait
70X100 Auto Portrait Detail
IMG_4092_edited_edited_edited.jpg
35X50 Mix Media on Canvas 
Detail
Love ad Passion
Detail
Detail
IMG_0123_edited.jpg
Detail
IMG_4021_edited.jpg
Detail
Detail
28AC2134-9859-4C84-96BE-F9D738F5876E (1)
Detail
Detail
IMG_1674_edited_edited.jpg
Detail
kapıhead34 (1)_edited_edited_edited.jpg
Detail
Random Tags
Detail when in progress
Emress Detail
IMG_0122_edited.jpg
Detail
polpot_edited.jpg
Detail
Detail

KAPILAR

Bu kapılardan oluÅŸturduÄŸum koleksiyon, eski kumaÅŸlar, ayakkabı baÄŸları, oyuncak gibi plastik ürünler, atık
aksesuarlar ve daha birçok atık malzemenin kullanıldığı bir koleksiyon. Etrafımızdaki eÅŸyalar, malzemeler, eÅŸyalar
bizimle birlikte yaşıyor ve içinde anılarımızı, büyüklerimizin kolonya kokusunu barındırıyor. Bunlar bizim kiÅŸisel
tarihimize ait sözde cansızlar. Eski pagan veya ÅŸaman yerliler, nesnelerin ruhları olduÄŸuna inanıyorlardı. Bu bana
gerçekten mantıklı geliyor. Bu eski eÅŸyaları veya atılacak olanları bir araya getirilerek eski evlerin giriÅŸ kapılarında
birer asamblaj oluÅŸturdum. Tüm malzemeler ve boya algı kapılarının üzerine katmanlanıp yığıldıkça yüzeyde
rastgele desenler ortaya çıkmaya baÅŸlıyor. Amacım, günümüz dünyasında geri dönüÅŸümün ve yeniden
deÄŸerlendirmenin dilini konuÅŸan bir kompozisyon yaratmak. Renkler ve ayrıntıları gözden geçirip benzersiz ve
çarpıcı bir sanat eseri ortaya çıkartmak. Bu koleksiyon sadece renkli ve eÄŸlenceli deÄŸil, aynı zamanda geri
dönüÅŸüm mesajı da taşıyor. Günümüz sanayisinde kullanılan plastik ve petrol bazlı ürünler, dünyamızı her
zaman olumlu olmayan şekillerde şekillendiriyor. Kanımızda, ciğerlerimizde ve dokularımızda bulunuyorlar artık.
Kapılarım aracılığıyla tüketim kültürümüze dair farkındalık yaratmayı ve izleyicileri atılan materyalle iliÅŸkilerini
yeniden düÅŸünmeye teÅŸvik etmeyi umuyorum. Bir malzemeyle iÅŸiniz bittiÄŸinde onlardan kurtulamazsınız. İnsandan
bile daha uzun süre var olurlar. Atılan malzemeleri yeniden deÄŸerlendirip deÄŸerli bir ÅŸeye dönüÅŸtürüyorum. Geri
dönüÅŸüm konusunda bir farkındalık yaratmayı ve her türlü çöpün dekoratif olabileceÄŸi ya da çaÄŸdaÅŸ sanat
anlayışında fark yaratabilecek baÅŸka bir ÅŸeye dönüÅŸtürülebileceÄŸi konusunda izleyiciyi ikna etmeyi umuyorum. Bu
kapılar aracılığıyla, antik Mısır'dan önce de mevcut olan, insan özündeki deÄŸer anlayışındaki deÄŸiÅŸime yönelik bir
ilham hayal ediyorum. Gerçek mesajı veren yaratıcı sanatın payını artırmayı. Biz insanlar yoksulluk içinde ya da
güzel bir hayat yanılsaması içinde yaÅŸamaya devam ettiÄŸimizde tüketimcilik hem doÄŸamızı hem de bizi yok
etmeye devam edecek. Burada bahsetmeye çalıştığım tek yıkım sadece fiziksel deÄŸil. Modern çağın tüketim
kültürü bizi insanın gerçek özüyle hiçbir baÄŸlantısı olmayan kimlikler giymeye zorladı. Birbirimizi rekabetçi
görüyoruz ve kendimizi baÅŸkalarına kanıtlamamız gerekiyor. Aşık olduklarımız için bile güçlü olmamız gerekiyor.
Kısacası yarış atından hiçbir farkımız yok. Birlik olup daha iyiye ulaÅŸmak için birlikte çalışmaktan ziyade ikili bir dil
ve tavrı tercih ediyoruz. Aldous Huxley'in algı kapılarında meskalin gibi psychedelic maddelerin deneyimlerini
yaÅŸamıştır. Huxley, belirli bir ruh halinde insanların varlığın gerçekliÄŸini gözden geçirme ÅŸansına sahip
olabileceÄŸini belirtiyor. Huxley'in baÅŸlığı, ÅŸair William Blake'in ÅŸu sözlerinden esinlenilmiÅŸtir: "Algı kapıları
temizlenseydi, her ÅŸey insana olduÄŸu gibi sonsuz görünürdü." Bu alıntı, algımızın genellikle bulanık veya sınırlı
olduÄŸunu ve eÄŸer algımızı temizleyebilir veya geniÅŸletebilirsek, gerçekliÄŸi daha derin bir ÅŸekilde anlayabileceÄŸimizi
ima ediyor.. “KiÅŸi kendini bilmeli. “C.G Jung'un da belirttiÄŸi gibi modern insan kendisi için en büyük tehlikedir;
hayat anlayışını kaybetmiş, mutluluğu bir şeylere, başkalarına, materyallere sahip olmakta arar ve asla tatmin
olmaz. Jung, hastalarının anlamlı bir yaşam arayışında olduğunu keşfetti. Başkalarıyla paylaşırız, sonra kendimizi
baÅŸkalarının sahibi olarak görürüz çünkü ÅŸefkat gösteririz. Bu kadar kalabalıkta o kadar yalnızız ki. Kalabalıkların
yeryüzünde kavgacı siyaseti tercih etmesi tam da bu yeni tür bireyselliÄŸi gözler önüne çıkarıyor. Jung'un dediÄŸi
gibi biz kendimiz için büyük bir tehlikeyiz. Åžu anda nükleer bir yıkımın eÅŸiÄŸindeyiz. Her köÅŸede kaza riskli bir pusu
bekliyor. Korkutucu… ama insan ancak birliÄŸin önemini anlayıp gerçek özümüze çok önceleri sahip olmuÅŸ olsak
bile, tüm dünyayı yok edecek büyük bir felaketten sonra duygusal ve entelektüel zihinler de evrilmeye ihtiyaç
duyacaktır. Belki de yeni bir başlangıcın yardımıyla bunu keşfetmemiz gerekecek.

EMRESS_edited_edited_edited_edited.png
Empress of the Sun 192 cm x 93 cm Mix
Media an assamlage
evilideology_edited_edited_edited_edited
Collapsing Ideology. (1.74cm x 69cm) Mix Media and assamblage
loveanpassion_edited.png
Door of Love 82X187 Mix Media and assablage
familyrootsdoor_edited.jpg
Creation and Family
192cm x 93cm) Mix media and assamblage
basquiat-prints-for-sale.jpg

Basquiat Repredüksiyonu ve Font Tasarımı - Çevirisi

basquiatorjinal_edited_edited_edited.png
Original Basquiat Poem on Notebook paper
basquiatrepr_edited_edited_edited_edited
Translation and Reproduction of Basquiat 's Poem on Note book paper
Modern İşçiler
floheadline_edited_edited.jpg
flow56_edited_edited_edited.jpg
Twin sisters
flow34_edited_edited.jpg
flow2_edited.jpg
flo302_edited_edited.jpg
5. Başlık
5. Başlık
flo291_edited_edited.jpg
Deer1
Deer2
Hiding Death
Sapho in Love
flo29_edited_edited_edited.jpg
flo26_edited_edited.jpg
flo25_edited_edited_edited.jpg
flo22_edited_edited_edited.jpg
5. Başlık
Market Nets are Not Trash
No Media is Trash
saturation of a whats up 
A deer hunt down
flo21_edited_edited.jpg
Traces of David Bowie
flo2_edited_edited.jpg
Blues Birds
flo17_edited_edited.jpg
flo12_edited_edited.jpg
flo10_edited_edited.jpg
5. Başlık
5. Başlık
5. Başlık
5. Başlık
5. Başlık
flo3_edited_edited.jpg
Twins behind the wall
A Love letter from woods
Hunter is haunted
 Can't Hide from Chaos in ctiy 
flo4_edited_edited.jpg
You cant kill a rat if it has no purpose to die
flo7_edited_edited.jpg
Seagulls On Lİne (yellow)
flo6_edited_edited.jpg
Segulls On Line (pink)
flo5_edited.jpg
Seagulls On Line Blue
flo1_edited.jpg
Saphos two Blue Deers freed
flo16_edited_edited.jpg
Countless twin sisters coming for you. You better hide
flo20_edited_edited.jpg
Tax Payers Truck had an accident
flo19_edited.jpg
Yalnız Sinema  (The lone Cinema 

​Romance Fluorescene Projem 80 ve 90'lı yıllarda tercih edilen gereginden fazla renk doygunlugu ve satusaturasyon içeren tercihler yapan medya yıllarına gönderme yapıyor. Atık malzeme, ısıpan ve pleksiglas yüzeyler üzerine kolaj ve asamblaj teknikleriyle üretilmelerinin ardından repredüksiyon fotoÄŸrafları çekilerek ve dijital ortama aktarılarak projenin amacına uygun florasan renk doygunluklarına kavuÅŸturuldu. 

2023-2.jpg
icaf_logo_v2.png
sergi.jpg
atölyegraffiti.png

Kolaj atölyesi verdiÄŸim klatılımcıların benzersiz iÅŸleri

my icaf1_edited.jpg
work1.jpg
atölye3_edited.jpg
atölye23_edited.jpg
workjustfine.jpg

BaÅŸta badem bıyık olmak üzere nice kıldan süs yapan baÅŸkan adaylarını sizin için birleÅŸtirdim. Çoluk çocuckta yanlış erojen anlayış oluÅŸması korkusundayım

Hi  babes 

​

​

​

Oh yes 

Gonna  stay

here 

for a while 

but thanks

​

spacecat.jpg

Yakaladığıma ve yakalandığıma sevindiğim fotoğraf kareleri

teyzelertblisi.jpg
IMG_4091.jpg
IMG_4082.jpg
IMG_4083.JPG
IMG_4035.jpg
IMG_4078 (1).jpg
IMG_4054.jpg
IMG_4061.jpg
hope.jpg
IMG_4066.jpg
IMG_4038.jpg
IMG_4040 (1).jpg
IMG_4059.jpg
IMG_4067.jpg
IMG_4045 (1).jpg
IMG_4053.jpg
IMG_4050.jpg
IMG_4031.jpg
IMG_4033.jpg
IMG_4049.jpg
IMG_4063.jpg
IMG_4084.JPG
IMG_4074.jpg
IMG_4052 (1).jpg
IMG_3236.jpg
IMG_4034.jpg
IMG_4043.jpg
IMG_4062.jpg
IMG_4058.jpg
IMG_4032.jpg
ÅŸerhyiyahyt.jpg
spacecat.jpg
broken mirror.jpg
IMG_4047.jpg
gikweb.jpg
IMG_4048.jpg
IMG_4039.jpg
IMG_4037.jpg
IMG_4069.jpg
IMG_4046.jpg
tavukçocukweb.jpg
ekimrazor.jpg
ceylan1.jpg
IMG_3541.HEIC

KURU KALEM DESENLER

Kamboçya'da bulunduÄŸum toplam üç yıl boyunca bir çok desen çizmiÅŸtim bir defterim vardı 

Bir gün eÅŸylarımla birlikte bu kuru kalem defterimde çalındı. Bu kalanları ÅŸans eseri bir bloga yüklemiÅŸim 

Sabine and her beloved husband enjoying an afterboon in their mansions garden
IMG_4090_edited.jpg
A Cambodian Hotel Rooftop 2 
IMG_4089_edited.jpg
A cambodian hotel rooftop
IMG_4085_edited.jpg
Phnom Penh Rusg Hour 52nd Street 
IMG_4086_edited.jpg
An Ancient Khmer Warrior
kroki

RANDOM SKETCHES

A COUPLE OF SKETCHES FROM A GİFTED SKETCHBOOK

IMG_4230_edited.jpg
IMG_4231_edited.jpg
IMG_4235_edited.jpg
IMG_4232 (2)_edited.jpg
IMG_4233_edited.jpg
Şık Avizeler

Astro Velvet Feat Ekim - Alice

DJ Sahnede

Electro-Indie Dance DJ Sets

Down Tempo Indie Dance - Deep House DJ Sets

Lost PortfolioKick Fix AKA Ekim MaÄŸden
00:00 / 1:27:23
Open Season ThrillerKick Fİx AKA Ekim Mağden
00:00 / 1:36:23
South East Sİde Walks Pay (3) (1)Kick Fix AKA Ekim Mağden
00:00 / 1:30:00
I think where I am not, therefore I am where I do not thinkKick Fix AKA Ekim MaÄŸden
00:00 / 1:25:44

Production Demos - Intros

Mikrofon Ses Düzenleme

Voice Over - Seslendirme 

DocumentaryEkim MaÄŸden
00:00 / 01:30
EKIM MAGDEN - ANIMATED MOVIE (1Artist Name
00:00 / 01:31
TV CommercialEKim MaÄŸden
00:00 / 00:36
Vintage Daktilo

"KARANLIÄžIMDAN"

Edebi Deneme

​Birinin beklentisini karşılamaktan yoksun olduÄŸunu düÅŸün. Ne kadar sevecenlik göstermiÅŸ olursa olsun içinde bu berbat dünyanın bir benzerini beslediÄŸine kolayca tanık olabiliyorsun.

SöÄŸütler

Nasıl hayal ettiÄŸimi söyleyeceÄŸim ÅŸimdi. Onursuz mu gurursuz mu, sıradan kimsenin ezbere yargısını taşıyacak hiç olamayacağımı ikimiz de çok iyi biliriz. Vasatların kararmış çürüklüklerini üzerimize alınmadığımızı. Hiç böyle olmadık. Yakıştırmak bunu. Ne tuhaf olurdu, birbirimizi ayıplardık o zaman. İkimizde en olmuÅŸ güzelliÄŸimizde kaybetmemiÅŸiz ama yüz yaşımızdayız ve ancak küllenmiÅŸ kızgın kırgınlıklarımız. Benim senin hasretliÄŸimizi kıyaslamadan, duru suların büyüttüÄŸü iki söÄŸüte dönüÅŸmüÅŸüz, yapraklarını topraÄŸa deÄŸdirmiÅŸ ama düÅŸürmemiÅŸ. Ben solmamış sen yeni çiçeklenmiÅŸsin. Bir yabancılaÅŸmış doÄŸa ama tanışlığımız öyle büyük ki yokoluÅŸu dahi eritmeyecek köklerimizi, eroze giden kaybolan olmayan toprağın altında birbirine sarılırken izleyeceÄŸiz ve bir söÄŸüt ormanı besleyeceÄŸiz kainatın sonunda belki.

Ölüm
“Emin olduÄŸum bir ÅŸey varsa ÅŸu tekinsiz kainatta kendimden; ailemden hiç vazgeçmeyeceÄŸimdi. Beni kucakladığında iyileÅŸen yokluÄŸa duyacağım minnet ve sevginin ne ucu vardır ne de küllenmemiÅŸ bir bucağı. GöreceÄŸimi görememek gibi eksiklerim olmadığına olan inancım tamdı benim. MeÄŸer nabzımın sessiz dünyasında kırk yıldan fazladır atıyormuÅŸum tek başıma voltamı. Hiç bir ÅŸey söylemeyen cümlelerin ve bu boÅŸluÄŸun benim sahibi ve sebebi. Bas bas bağırdığını duyabiliyorum ÅŸimdi susan, konuÅŸmayan, tek kelime etmeyen ÅŸarkıların nakaratlarını artık. Üst üste gelmiÅŸ tesadüflerden özenle uzak duran yerinde olmayan lirikleri. Görkemli yok ailemizin güzelliÄŸi ve seyircilerimiz ellerinde en az bizim kadar görünmeyen kusursuz fotoÄŸraflarımızla ayrıldılar eskiyerek. TeÅŸekkür ederim. Hasretle uzayan kollarımla kucaklıyorum güzel yuvarlaklarına has, özel renklerle tasarlanmış görmediÄŸim ve göremeyeceÄŸim gözlerinin bebeÄŸini. Benim kainat kadar biricik ve en az onun kadar tahmin edilemez kapkara sonsuzluÄŸa sahip tek ailem.

Birine yazdıran ÅŸey nedir? Çıldırmamaya çalışmak mı? DoÄŸru olabilir bu. Fark edilmemek çıldırtıcı olabilir. Aşık olmak ve yok sayılmak. Suçlu olmak ve piÅŸman olmak. Ölmektense yapabilecek daha doÄŸru bir ÅŸey bu belki de. Zamanın gerisinde kalmayı sindirememek, kabullenip kabullenilmekten uzak düÅŸmek. Birini kendinden daha çok sevmek ama ona öfke duymak insanı çıldırtabilir gerçekten de öyle deÄŸil mi? Öyle. Teraziyi kaçırmak için için yananı delirtebilir. Hiçbir yere ait olmadığını ona acı acı anlatabilir. Buralardan saÄŸ çıkmak her babayiÄŸidin harcı deÄŸil. BabayiÄŸitler duyarsız olabilirler mi peki acaba? Onların duyguları yok mudur? Vardır elbette deÄŸil mi? Ama bu duyguları ne kadar dizginleyebilirler ise o kadar babayiÄŸit olurlar. Bunları onlara eÄŸer izin verirlerse ancak kadınlar öÄŸretebilir. Bu süreçteyse gemi olmayanlar vuramayanlar dizgini boÄŸulur ölürler ya da katil olurlar. Mutsuzluklarının sorumlusu sevdikleridir. İşte bu tezat delirtir o baba-yiÄŸitleri. Ne katilliklerinden sorumlu hissederler ne de kendilerinden. Kafalarına sıkmaları gerekir ve artık denk olmadıklarını dünyaya kendilerine hatırlatmaları. Ete olan düÅŸkünlükleri onları ilkelleÅŸtirir. Kaba saba kokuları severler. RadikalleÅŸirler. Ölümsüz olmak için ölebileceklerini düÅŸünürler. Ben bir baba-yiÄŸit deÄŸilim. Ölmeyi çok istedim herkese de söyledim. Ben öleceÄŸim dedim. Törenimde ruhum onları izlemeyi düÅŸledi. Benim için aÄŸlasınlar istedim. Benim onlar için aÄŸladığım gibi. Hiçbir ÅŸeyimle kimseye yetmedim, onları herkese ÅŸikayet ettim. YetmediÄŸim gibi anlaşılmadım da. Neden olduÄŸunu bilmedikleri bir hayranlık beslediler bana beni seveneler. Belki sebebini bilecek kadar biliyor ve okuyabiliyor olsalardı beni anılarda bir dost olarak tutabilirlerdi. Ne kedilerine inandı insanlar ne de bana. Fazlaydım taÅŸtım. Azdım tatmin etmedim. Benden daha azına ulaÅŸamayan herkes benden fazlasını istedi ama kötü yola düÅŸtüler. Onları kimse koruyamadı ya da korumadı. Çünkü herkes kendi derdindeydi. Anlatmaya çalıştım ama anlatamadım. Belki konuÅŸmaz yazarsam anlaşılır olabilirdi. Benim kaderimdi bu yüzyıllık yalnızlık. Tamam efsunluydum ama kadersizliÄŸimin nedeni de buydu. İsmimin Yusuf olması deÄŸildi. Beni kendinden uzaklaÅŸtıran herkese ÅŸaşırıp kalıyordum. Kendimi çok çok beÄŸeniyor, bensiz kalmak gibi bir ahmaklığı nasıl yapabildiklerine ÅŸaşıyordum. KörleÅŸmeye baÅŸladım. Öfkelenmeye de. Daha ilkel daha basit ÅŸeyler istiyorlardı. Mutluluk onlar için buydu. Bir çantaydı örneÄŸin. Ben de böyleymiÅŸim meÄŸer bir çanta. Bir sevgiye çanta sıfatı nasıl uyar sormayın bana lütfen. Öfkelenince berbat birine dönüÅŸüyorum. TuÅŸları kırıp geçiriyorum. Sevdiklerimden nefret ediyor sonra da büyük bir utanca gömülüyorum. Dostlarım bana seviyeler tavsiye ediyor, benden gizlenen bir mirası benden gizlemeye devam eden bir ailem var ve ben yokluk içinde yaÅŸamaya devam ediyorum. Tanrı biliyor ya sermaye beni öldürebilir ve yalnızlık benim tek çarem. Çünkü biliyorum ve eminim ki ondan baÅŸkasını hiç sevemeyeceÄŸim. Yalnızlığımdan baÅŸkasını. Biliyorum ki basit ÅŸeylerden mutlu olmak babayiÄŸitlerin harcı. Benim babam harcıma acı çekmeyi ve melankoliyi övmeyi karmış. Ne büyük bir cefa ve nimet. Nimetin yanında gelen bir cefa. İşte böyle hayat. Kötüyle gelen ÅŸeylere baktıkça içindeki mutluluÄŸun tadı ille kaçar. İnsan bunu görmekle lanetli ve ne ÅŸanslı melekler. 33 yaşında ya da 27 yaşında ölenler. Silah tüccarları ve Rimbaud’lar. Dengimizi aramıyoruz biz bir fetiÅŸ arıyoruz. Köylü kökümüz ve ÅŸehirli ÅŸerhimiz bizi bir çekilmez vicdana ve sökülüp atılmayacak bir esrikliÄŸin içine gömüveriyor. YaÅŸarken ölüyoruz böylece. Dedim ya denge önemli. Ama ben her ÅŸeyi abartmayı sevdim. Keyif vereni de acı vereni de hep abarttım. BaÅŸka türlü anlayamayacaktım dengeyi. Ve dengesizliÄŸin kitabını yazarım dedim. Ben, Yusuf. KardeÅŸlerimin kuyuya attığı ben. Aldatılan ben. YetemediÄŸim ben dengenin içindeki dengesizliÄŸe tav olan ben hep abartıyı sevdim. Kitsch sanat sevdim. Dans etmeyi sevdim. Abartılı olmayı. AÅŸkımı da nefretimi de en yüksek seviyelere taşımak istedim hep. Çürüme buydu benim için ve otuzumu geçince baÅŸladım ölmeye. Her gün öldüm ve her gün daha çok yaÅŸadım. Öle öle yaÅŸadım, yaÅŸaya yaÅŸaya öldüm. Yazamasam konuÅŸacaktım ve dinlenmeyecek, böylece yazdım ve okunsun istedim. Böylece de okunmayacaktı yazdıklarım çünkü kimse için yazmadım ben onun için yazıyorum diye kandırdım kendimi ve kendim için yazdım sadece. AÅŸkı Narkisos’tan öÄŸrenmiÅŸtim çünkü. Yalnızca kendini seven Narkisostan. Aynadan ayrılmayan bütün gün suda bile aksini görmek isteyen tersi pis Narkisos. Uyumadım ve aÄŸladım gecelerce yıllarca yüzyıllarca sürsün istedim aÅŸkım ve her yerden herkese haykırayım istedim kendimi. Yorulmadım mı sanki elbette yoruldum. Ama bu benim alın yazımdı. Sevmek tüketmek ve tükettikçe aÄŸlamak. AÄŸlamayı ayıp görmedim ve utanca boÄŸuldum. Cinsim aÄŸlamazdı ve akrabaları sevgilimin tek dostlarıydı. Oysa yapayalnız olduÄŸumuzu ona anlatamadım. Gözlerinde gördüÄŸüm mutsuzluk mutluluk taklidi yapıyordu ve bunu bir tek ben anlıyordum bir tek ben. Çünkü kaba saba kokularda saklanan bir tanışlık vardır. Bebek dışkısı gibi bir ÅŸey. Ve bu kokuyu çünkü bu eti teri ve yorgunluÄŸu anlıyorsam gözlerindeki mutsuzluÄŸu da anlıyordum. Mutlu olamayacağını bu ruhun görüyordum çünkü onu kendimden mahrum etmiÅŸtim. Kendimi onun gözlerinde öldürmüÅŸ ve ışıltısının yitip gitmesine neden olmuÅŸtum. İşte buydu beni delirten. Susturan sessizleÅŸtiren, bir daha asla konuÅŸmayacak sadece yazacaktım. Satırların bir ağırlığı tartılabilecek bir varlığı var. Ben oyun oynamadım ve utanmadım hiç kendimden, kendime hayran olmakla geçiriyordum zamanımı ama iltifatları kendime deÄŸil ona yapıyordum: Kendimi çok seviyor olmaktan utanmamak için. İşte çok ölmek isteyip ölemememin sebebi de buydu. İki ayrı ağırlık terazimi kırıyordu ve kimseyi sevemeyecektim bir daha. Bu beni korkutuyordu. Gelmeyecek bir gemiyi bekleyen itirafçı bir afyon bağımlısıyım. İtiraf ediyorum hiç utanmadan. Bir daha hiçbir ÅŸey eskisi gibi olmayacak biliyorum. Bir ÅŸeytanın evladı neden oldu bütün bunlara ve kötü bir dost. Dost olduÄŸu kadar kötü ve kötü olduÄŸu kadar dost. Kaybolup gitmek istemedim ben gözlerinde çünkü kendi ışıltımdı gözlerinde gördüÄŸüm, cevapsız kalmamın bir nedeni vardı. Kötü kitapları okumaya deÄŸer gören sendin eline yeÅŸil kalemli bir Neruda sayfası tutturduÄŸum sen. İnsanları tavlamayı öÄŸretenleri tercih ettin ÅŸiirlere, altından girip üstünden çıkılan kurnaz oyunlarını. Neyin güzel olduÄŸunu biliyordun içten içe. Ama içe deÄŸil dışarı doÄŸru tırmandın. Yazmayıp konuÅŸtum, duymadın. Yazıp parmaklarımı kanattım. Beni tanıyanlar her yerde kan izleri bıraktığımı anlattılar diÄŸerlerine ve korktu diÄŸerleri. Çoktum. Çok olmuÅŸtum artık. Aslında korkacak bir yiÄŸit deÄŸildi kadınım, konuÅŸacak halde olmadığımdan kandırılmaya açık tuttu kendini kalbi. Bizi alenen fazla buldular. Mutsuz olmalıydık çünkü bizim kadar mutlu deÄŸillerdi ve bizi aralarına aldılar ama güzel de deÄŸillerdi. BaÅŸardılar bunu ama biz izin verdik buna. Bizim suçumuzdu. Suçluyduk ve piÅŸman. PiÅŸmanlık bir ömür alacaktı. DiÄŸerleri bunu gömebilecekti bizden kalanları. Duymayacaklardı. Tercih edilen duymamak oldu. Önce duymadık sonra pek hızlı vicdanımızdan olduk. En kötüsü de bütün bunlara alıştık. Dostlarımız bile alışmamızı öneriyordu. BirleÅŸemedik. AÅŸkımızla örgütlenemedik. YaÅŸayıp gitmeyi, her duygunun, devrimin içini boÅŸaltıp sevdiklerimizi kavgalarından ettiler. Ve iÅŸ bilmeyen ve yalnızca gülümseyen ve yalnızca hissetmek, duymak istemeyen, vicdansız bir dünya çattılar karşımıza. Böylece sol ürünleri de satın almaya, solu, siyahı ve ve öfkeyi, didiÅŸmeyi de bir çantaya çevirdik. Omzumuza astığımız bir çantaya. İlkel küfürler etmenin sebebi

​buydu sosyeteye. Her ÅŸeyi çantaları sanıyorlar. Bu yüzden bağırıp çağırdım hem cinslerimi utandıran, giderek umutsuzluÄŸu öÄŸrenmeyi baÅŸaran bir sperm üreticisine dönüÅŸtüm. Gözlerim görmedi ama gönlümün ne kadar katlanabileceÄŸini hemen öÄŸreniverdim: bana öÄŸrenmeyi öÄŸrettiler. Rüyalarında doÄŸan kız çocuÄŸu bile sana ait olmadı. Benimdi ama baÅŸka kadından. Ve bu acı bana yetti. Kızım bile senden deÄŸil. Ben ben olsam ne olur olmasam ne olur. O yüzden sen de sen olamadın. BildiÄŸim ve doÄŸru olandan çok farklı bir ÅŸey oldum. Tercih ettim bunu. YaÅŸadığımız her acının içinde bile mutluyduk bir ÅŸekilde çünkü bu bir yoldu ve tercih etmiÅŸtik. Hayal kırıklığına uÄŸradım. Seni senden alamazdım ya seni sana bırakmak zorundaydım ve al sen seninsin artık. Ne bir ışıltı var ben olan gözlerinde ne de baÅŸka bir karaltı. Hak ettiÄŸimiz her ÅŸeye doÄŸru hızlı gidiyoruz. Ama ben hak etmediÄŸim ölüme gitmek istesem de hızlı gidemedim.. Sensiz ölmek istemedim sadece. GençliÄŸimin son baharı hiç deÄŸilse dedim güller içinde geçsin. Bir daha böyle güzel bir fotoÄŸraf göremeyecektik. Bize ait ve bizden güzel. FotoÄŸrafını bile sevemiyor fotoÄŸrafınsız bile olamıyorum. Bakıp aÄŸlıyorum bin yıldır yetmez mi? Yeter elbette ama buna ben karar vereceÄŸim. Ne utancım ne Yusuf olmam ne benim kuyum ne de tanrı verecek. Ben en sevdiklerimin kavgalarından edilmiÅŸ hayatlarının karşılığında yerle yeksan ettikleri ben, bu melankoliye gömülecek ve ömrümün sonuna kadar takıntılı bir hergele olarak tanınacağım. Benimsenmeyecek, bir koliden daha deÄŸerli olmayacağım seviÅŸmek için. Yalnızca bir kareyi öpecek dudaklarım. Sabaha kadar. Bir fallus sahibi olmaktan utanacağım esrikliÄŸin yüzünden ve iktidarsız olmaktan utanmayacağım. Bu kabalığın bir nüvesi olacağım ben. Oysa kaba saba kokuların deÄŸerini bilirken, kaba saba bir genetiÄŸin, bir sonradan görmeliÄŸin kurbanı olacağım. Benim kaderim bu. Cinsiyetsiz olacağım ama buna bir isim bulmayacak, yalnızca aÅŸkın olduÄŸunu iddia edeceÄŸim. Hep çocuk gözüyle bakılacak deÄŸersizleÅŸtirileceÄŸim. “useless restless juvenile” Yetecek mi bana elbette yetmeyecek. Hep daha kötüsünü beklemeliyim. LanetlenmiÅŸ biri olarak yalnızca bir gülü sevdiÄŸim için küçümseneceÄŸim. Mutlu bir edebiyattan bahsedemeyeceÄŸim kimseye. CoÅŸkunun fıskiyesi her zaman bir sonsuzluÄŸa açılan boÅŸluk karanlık olacak. Bizim karanlığımız. Kara anlarımız ve içindeki mutumuz. PiÅŸirdiÄŸimiz hamur, katığımız sirkemiz bastığımız taşın kalbinde içimize batarak öldürmeye yeltenecek bizi. Ve biliyor musun sonunda öleceÄŸiz. Kafalarına sıkan babayiÄŸitler gibi yok olup gideceÄŸiz her ölümlü gibi erkenden. Bunu daha erken kılmanın ne anlamı var bilmiyorum ama canım çok yandı. Yazmasam çıldırmayacak ama ölüp gidecektim. Yazdığım her bir harfin üstüne birer mezar taşı dikmek, nasip olmasın bana. Ölümü sevmeyen ölsün ve daha kötüsü de dirilsin tekrar. Yeniden öleceÄŸini bilerek tekrar tekrar yaÅŸamanın hiçbir tadı olmadığını bir köpek olmak istememden anlıyorum. Utancıma kılıf buluyorum sanıyorlar ama çok yanlış anlıyorlar her ÅŸeyi. Çıldırmanın ne olduÄŸunu bilmiyorlar. Akıl hastanesinin lüks odalarından bahseden ÅŸiirler yazıyor devrimci abilerimiz, ablalarımız. Amcalarımız, teyzelerimiz. İnanın bana bunu tattım. Tattığınız her odayı, her çantayı. Çantacı dediler ama ben hep bir küfeliktim. Küflü odunların kokusu ve astım krizlerinden örülü bir çocukluÄŸun deniz aşırı ÅŸehirlere taşıdığı bir ailenin alışıksız tek evladıydım. İsyan yaÅŸlarımda doÄŸduÄŸu için kardeÅŸlerim asla barışamayacaktık. Kılıfına uydurulmuÅŸ birer küskünlük bulacak ve ömrümüzün sonuna kadar birlikte geçmiÅŸ yalnızlığımızı anıp birbirimize asla itiraf edemeyecektik. Giderek deÄŸil de birden bire yok olmak istediler içimden, buyurun öyleyse çekin çekin gidin dışarı, yüzeye, nefes almaya. Dünyanın havası geliyorsa iyi çekin iyice ve gidin ufalarak kaybolun yüzeyinde her ÅŸeyin. Yüzyıldır yalnızım ve bizim karanlığımızdı alıştığım ama siz bu güzelim karanlığa bir güneÅŸ doÄŸurmak istediniz. Bir kız evlat. Bunu bile itiraf edemedik bize. DoÄŸurmak isteyen bir bedenin doÄŸuramadıkça alçalıp körelmesi ve birden bire yaÅŸlanması kurutacak bizi. Yazık olmayacak mı o zaman size, bu kadar sevgiye. Bir meyveden nasıl utanacak kadar ilkelleÅŸtik. Ne oldu mertlik ne hale geldi cesaret. Bizi kavgalarımızdan ettiler. Önce abilerimizi, sonra ablalarımızı ve sonra tek kalan kavgamız aÅŸkımızdı. Onu da iÄŸdiÅŸ ettiler sonunda ve meyveye hevesimiz kalmadı. Çocuklar gibi küsüÅŸtük. Hiç olgunlaÅŸamayacak olmayı bile kabullenmek zorunda kaldık hem de hiç farkına varmadan. İnsan kabullenemeyeceÄŸi bir ÅŸeyi hiç fark etmeden kabullenebilir mi? Olmayacak ÅŸeyleri oldurmak için ajanlar soktular aramıza. Yeni dünya menÅŸeili. İşte bunu ettiler bize. Aldılar elimizden doÄŸurabileceÄŸimiz kız çocuklarını da, meyvelerimizi de, güllerimiz ve çileklerimizi de.
Rüyaların saftı ve görmüÅŸtün o zaman deÄŸiÅŸeceÄŸini her ÅŸeyin. Ama benim zehirim o kadar ağırdı ki seni çiçeklerle kandırmayı baÅŸardı cadılar. Anadolunun içine yatkın genlerin sarılıverdi bir yılana çünkü bilmediÄŸin hırçın bir denizin göÄŸsünde çırpınıyordun seni yordukça yoran boÄŸan bir zehirdi bu deniz. AlabildiÄŸine geniÅŸliÄŸine hayran kaldın ama yutacaktı seni. Karadan tanıdığın bu yılan seni kurtaracaktı ama senin bir zaman dünyayı kaplayacak bir deniz olsun diye uÄŸraÅŸtığın ve boÅŸa kürek çektiÄŸine ikna olduÄŸun sonunda bir iç denizin küçüklüÄŸüne aldandığını anladın. Tek dostunun karadan, karanlığımızdan tanıdığın o yılan olduÄŸuna karar verdin. Anladım ve anlıyorum çaren yok ve alın yazın bu. Oysa verdiÄŸim emeÄŸin büyüttüÄŸü deniz sana sarılan yılanın kaynağı olan cadı sepetinin örüldüÄŸü deniz otlarının büyüdüÄŸü yerdi. Her ÅŸeyi büyüten, yarı tuzlu ve çırpınan bir kara deniz. Koroda ÅŸarkısını söylediÄŸin elini kolunu yakan kaynar bir suyun ardından serinliÄŸiyle yeni ailene

dönüÅŸecek, kargalarıyla, kuru ölü köklerin yığılıp kargalaklardan adalar kuracaktı sana ortasında. En azından böyle planlamıştı yok olmadan, güzel aÄŸzın ve rengi eÅŸsiz gözlerin sadece. Sadece bu bile yetecekti kutsal olmasına bir yaÅŸamın ve sonsuza kadar yazdıracaktı da ayrıca melankolinin derinliÄŸinde boÄŸulan bir iç deniz adına ÅŸarkılar dizilecek sonsuz bir özlemin giderinde büyük büyük haykırarak buharlaşıp gidecek, içinde doÄŸan kara altı yanardaÄŸ resiflerine kurban gidene kadar seni besleyecek her kaynağı mümkün kılacaktı yaÅŸamın kökenine ait.
Gide gide eskiyecek, yeni kelimeler keÅŸfetmeye dahi yeltenmeyecektim Ece amca gibi. Ne üçüncü ne de beÅŸinci olmak istemedim. Yarış deÄŸildi bu. Edebiyat mı hiç de bile deÄŸildi. İnsanın iç sesi güzelse zaten her ÅŸey edebiyat olabilir bence. Ya da içindeki sesin güzel olduÄŸuna inanmışsa bir kere onu okumaktan hiçbir ÅŸey alamaz. Yalnızca kendi ilahi sesinin doruÄŸunda sonsuza kadar sadece okuyabilir. Benim artık sadece okuyacak olana yazdığım gibi. Åžimdiden biliyorum. Dış ses olarak bir iç sese alIÅŸmaya layık görmüyorsun belki de içinin sesini. Oysa beni tanıyor olmana raÄŸmen daha hala dışarısı ne der diye utanıp sıkılıyorsun. Bunu sesinden anlamıyorum sadece. Hala ispatlamaya çalıştığın günahsız olma derdinden anlıyorum. Neden neden bu kadar önemsizken her ÅŸey günahsız olman bu kadar önemli. Ölümümden duymak istemediÄŸin sorumluluk yüzünden mi. Geç bence bunu. Sana sorumluluk yükleyemez kimse. Yükleyecek olsalar sen daha bir ortancayken yüklerlerdi.
İlacım benim, melankolim. Acımakta olan ruh halim benim tedavim. Benim afyonum da sensin dinimde. Sana giydirdiÄŸim bu ÅŸey iÅŸte senin sorumluluÄŸun. Duymak istemediÄŸin ağır zehrin panzehiri olmaya yeltenen sensin sorumluluk. Sorumluluk sensin. KorktuÄŸun da kendin. Beni dönüÅŸtürdüÄŸün ÅŸeydi beni çıldırtan. Yazmamak deÄŸil. Yazsam daha da çıldıracaktım o zaman. Deli bu herhalde derlerdi bana sadece. Ne yapsaydım onursuzca aÄŸlıyordum ve kanmaya devam etmek, kanaya kanaya yere saçılmaya devam etmek gözlerinin önünde yaÅŸlanmaya ama senden genç kalmaya devam edecektim. Bilmem ki Beatniklerin yalancısıyım. Her façama bir kılıf uydurup edebiyata dönüÅŸtürebilirim ama yalnızca sesimi duymuÅŸ olanlar okuyabilir yazdıklarımı. Kendi seslerine benzetmekten zevk alanlar. Okumaktan heyecan duyan zevk düÅŸkünlükleri okur. En iyileri okursun hep en çok satan dandik ÅŸeyleri. Yok ÅŸurası güzel yok burası güzel, yok gelsene yok gitsene falan. “FALAN!” BeyoÄŸlu deÄŸiÅŸti ben de deÄŸiÅŸtim. Asla eski BeyoÄŸlu olamaz: Ah BeyoÄŸlu vah BeyoÄŸlu. Ne yapacağım ÅŸimdi ben. Öleyim mi? Geberip kurtulmayı kaç kere istedim ama öldüremiyorum ben kendimi. Ne esat kadar cesur umutsuz ne de Murat kadar deÄŸersiz hissetmiyorum ama senin olmadığını görüyorum BeyoÄŸlu. Ölmek için yeter de artar bile. Ama ne çok seviyormuÅŸum kendimi. Bir Narkisosum ve bir Yusuf’um aynı zamanda. Zıtım ve utanmıyorum arkandan ölmeye. Anneme üzülüyorum ve sorumluluktan yılmadan korkan sana. Sana kaç kere söyledim çünkü kim bilir ah benim canım beni öldüreceksin dedim. Åžimdi ölsem ömür boyu bir lanet çökecek üzerine. Kendi sesinden korkmayan ama onu aynı zamanda duymayan sen benim yarattığım bir travmaya daha kurban gideceksin. Bense kendi kendime öldüÄŸümle kalacağım ölmeyi seninle hayal ederken. Çünkü o rengin asla yaÅŸlanmayacak benim için. Ölürken de taze havası içinde öleceÄŸim çünkü aÄŸzın da yaÅŸlanmayacak inan. 90 yaşında gerdirmeyeceksin kendini. Bunu biliyorum. Çünkü benim bakışım bu. Ullis’in ki gibi ama sana bakıyor yere göÄŸe deÄŸil. TaÅŸa duvara da deÄŸil. O güzelim aÄŸzına ve rengine. Tepeden tırnaÄŸa bahÅŸedilmiÅŸ rengi ben görebilirim sadece ve buna seni inandırabilirim. Çünkü sevilmeyi çok sevdiÄŸini biliyorum. Benim gibi. Ama benden daha çok seviyorsun. Çünkü baÄŸladığın kara elbise rengini belli ediyor. Sadece ruhun deÄŸil, tırnaklarının, dudaklarının vesaire vesaire. Ne kadar baÄŸlıymışsın köklerine ama güzel sevilmeye her ÅŸeyi deÄŸiÅŸeceÄŸine adım gibi eminim ben. Biraz güven verseydim bir ağır zehir olarak seni uykusuz bırakmayacağım konusunda, he ÅŸeyi, herkesi terk edecektin bunun uÄŸrunda. Ben sana bir ders oldum evet. Ama sen bana bir ders olmadın. AÄŸzım yanmadı senin gibisinden. Çünkü ben uslanmayacağım ve hiç utanmayacak. Ne bin kere ölüyorum demiÅŸ olmaktan ne zırıl zırıl her gece aÄŸlıyor olmaktan. Benim yaÅŸlarım deÄŸerli ve aÄŸlarım, aÄŸladıkça denizleÅŸir kendimi bulurum çünkü ben buyum. Bir iç deniz, çırpınan, bugünlere kolay gelmemiÅŸ bir Yusuf’um ben de. Senin kolay gelmiÅŸ olabileceÄŸini kim söylediyse kördür. O rengin sahibi bir göz nasıl kör olabilir anlamıyorum. Gene de bence sen de körsün arık herkes gibi. Artık sen de herkes gibisin çünkü ve bir tek ben görüyorum bunu. Gözlerindeki beni kaybettiÄŸinden yitirdiÄŸin ışıltıyı anlıyorum. O ışıltı bendim ve güzeller çünkü ben öyle söylüyorum. Buna inanırsın ama seninle ölmek istediÄŸime hiçbir zaman inanamayacaksın. Çünkü bunu yitirdi insanlar ve sen de onlardansın. Ben sadece izliyorum. Sen bir çok hayranın var sanıyorsun ama tek hayranın benim. Narkisosum ben, benim gibisi yok ve olmayacak. Yusuf’um, kuyuların dibinde, ihanete uÄŸramış ve güzeller güzeli. Bu doÄŸrularla öleceÄŸim. Bildiklerimle. Bana bilmediÄŸim ÅŸeyleri söyleyen lubunyalardı son sözleri söylediler ve çekip gittiler hayatımdan. Ya öldüler ya unutuldular ya da unuttular. Onlara engel olamadık. İyi mi yaptık kötü mü bilmiyorum ama söylediler bunları bana. Duymasam seninle ölebilirdik. Buna hazırdın. Tanrı böyle istedi. Her iÅŸte bir hayır var. Buna inanmazsam çıldırırım. Parmaklarımı keserlerse de. Beni benden daha iyi kimse kesemez biliyorsun deÄŸil mi? Dedikodular da öyle diyor. Çocuk kendini sabote eder hep. Harcanmış gençliktir BeyoÄŸlu. Kötü çocuktur. Kötü çocukların tatlısı. Geliyorsun ve gidiyor. Önce ölmek istiyorum tek başıma sonra yalnız kalmak. BaÅŸka türlü duymazlıktan gelmem imkansız. Ben herkes deÄŸilim bir baba yiÄŸit hiç deÄŸil. Sana kıyan seni kıran birileri varsa ölsünler kendi kendilerine. Katil de olamam. Yeryüzünde katiller var, can alan ve canından olmaya hazır olanlar. Bir nefer olaymışım cesur olurmuÅŸum. Geç kaldım. Benim yaşımda nefer almıyorlar. Belki de bu yüzden bu kadar aşık oldum ben. Bir asker olamadığımdan. Yarağımı gerine gerine taşıyıp esrikliÄŸe karşı iktidar güdemeyenlere üzüldüÄŸümden. Lubunyalar bile bu hayatta saf aÅŸkı savunacak olmalarına güvendiÄŸim, o kadar sertleÅŸmiÅŸ ki yer yüzü açamamaya baÅŸladılar çoktandır Wilde gibi. HoÅŸ bir tebessüm neydi, ince bir ruh neydi ve neydi rafine duygular. Solup gidiyor iÅŸte yer yüzü, kavgaları ellerinden alınmış abilerimiz, ablalarımız gibi. Sırtımızı dayayacak kimsemiz kalmayana dek, bizi yapayalnız klana dek devam edecekler bizi karatmaya. Karanlığın çocuÄŸuyuz biz artık. Bunu bilerek giyiyoruz üstümüze bu dehÅŸetli yalnız deseni. Sadece simsiyah bir boÅŸluktan ibaret seçmediÄŸimiz bir karanlık. Oramızda buramızda izleri kulak astıklarımızın. Özümüzden dediÄŸimi yanlış anlayacaklar. Folklorümüz sanacaklar. Ben sevginin var ettiÄŸi bizden bahsedeceÄŸim boÅŸ boÅŸ bakacaklar sayfalara. Ne kadar umutluyum hala varoluÅŸumdan ve ne kadar da hak etmez bizi sevdiklerimiz. Özümüzden utanıyorum sonunda ve her ÅŸeye raÄŸmen hala yaÅŸayabiliyorum bu utançla. Kıracağım ÅŸimdi tuÅŸları ve yok edeceÄŸim koca koca tabletleri, yazıtları, kuralları, emirleri, aileleri ve her ÅŸeye kıyacağım ama her ÅŸeye. Bir tek bize kıyamıyorum. Ben duyduÄŸum sevgiye aşığım ve bu aÅŸka bağımlıyım. Utanmıyorum bundan. Hiçbir hastanın hastalığından utanmaması gerektiÄŸi gibi. Böyle muamele görüyoruz birer hasta gibi derin bir sevdaya düÅŸersek, rüyalara dalarsak bocalanıyor üstümüze ilaç diye ayrılıklar, uzuvlar, ne kadar büyükse o kadar iyi bir boÅŸluk. Bir hiçbir ÅŸey. Åžefkat bir utanca dönüÅŸemez ama dönüÅŸüyor iÅŸte. İşte bu yüzden hastalanıyoruz ve mutsuzuz sadece kafamız iyiyken mutluyuz sanıyoruz kendimizi. Acı bir içki. Acı bir narkotik acı bir zevk. Faustun ÅŸeytanı ve tanrının yılanı. Elmayı getiren cadı, zehirli bir eÅŸ ve cehennet. BaÅŸak’ın iÅŸareti. Huzur buldu dediÄŸin ölüm. Bana da yakışıyor ve öylesine korkmuyorum ki. Sen, annem ve birkaç kiÅŸi daha sadece. Bir haftalık üzüntünüze kıyamıyorum. Çıldırmıyorsam eÄŸer ki çoktan çıldırdım aslında. Gündelik yaÅŸamı hala sürdürüyorum. Bir bitkiye dönüÅŸeceÄŸim yakında. NasırlaÅŸmıyor çünkü duygularım. Rol yapamıyorum ben. Mutluluk rolü. DiÄŸerlerin yapaylığını okuyorsam kendimi nasıl kandıracağım. DaÄŸ gibi bir hassasiyet. DaÄŸlar da var daÄŸlardan yüce, canım dayanmaya çalışıyor bu güce. SaÄŸ çıkmaya elinden geleni yapıyor ama sanıyorlar ki ben bir şımarığım. Nasır tutmuyorum sadece ve evet çocuÄŸum hala. Hala aÄŸlıyorum sevgilimin ardından ve tutamıyorum kendimi. Çünkü ben utanmaz, uslanmaz, ders almayan biriyim. Zorla GüzelliÄŸin silahı olsa aÄŸzın olurdu ve gözlerin. Güzellik savaşı olsun istiyorum. Çünkü güzellik yoksa hiçbir ÅŸey yok. Çünkü onu çaldılar ve yerine koymak zorundalar. Çünkü kimse onları yargılamıyor ve hükümlüler. Bir duvarın ardına kapatılmalılar. Uyumayacağım ben artık görmek istemiyorum bu düÅŸü. Hep uyanık kalacak gözlerim açık ve bakacaklar. BoÅŸ boÅŸ sanacaklar ama duyacak renkleri olan biteni bilecek ama tepkisiz olacak bakışlarım. Ben olacağım yine ama bir bitki olacağım. Belki de anneme aldığımız orkide olacağım ya da ortanca sen. Ya da bir çimen yaprağı da olurum. İddialı deÄŸilim ben bir sanatçı kadar. Ya da bir sanatçı kadar iddiasız da deÄŸilim. DeÄŸerli, deÄŸersiz, yapay ya da sahici de deÄŸil. Bir yargının esiri olamayacağım bir tutkunun esiri olduÄŸum gibi. SöneceÄŸim belki ama sevinerek. Vazgeçmedim evet diyebileceÄŸim tanrıya. Sonsuza kadar sevdim diyebileceÄŸim. Sevda olduktan sonra Tanrı nasıl bir tanrıdır ki kime duyacağını sorgulasın. Benim tanrım sormaz. AÅŸk aÅŸktır. Suçluysam da çekeyim. Adaletine sıçtığım. Ne kadar berbat ne yüz kızartıcı ne adi bir suç bu! DoÄŸru, kökenimdeki köylü ÅŸehirlinin ÅŸerhinden doÄŸan ölçüsüz terazinin kırılganlığına dayanamayıp çıldırdı. Oldu bir kere. Bir daha yapmam, ayağımı denk alırım ben. Ama yorganıma göre hiç uzatmadım. Yorganım kendinden ayarlıdır benim çünkü. Nasıl istersem öyle görürüm onu. Diken de bir onu örten de bir. Az da bir çok da bir çünkü dünya benim ben dünyayım ama yer yüzü demeyi seçiyorum ben. Kafka gibi. O da öyle der. Almacadan çevirileri öyledir. Yerin yüzüyüm yüzüm yerle bir. Yüzsüzüm, karanlığımı seçtim de geldim. RenksizliÄŸi. Rengimi belli etsin diye giydim karaları. AÄŸzımın rengi gözümün renginin eÅŸsizliÄŸi bilinsin istedim. Hariçten okumadım gazelleri yani. Laf olsun diye laf ebeliÄŸi yapmadım. İçimden öyle geldiÄŸi için öyle dedim. BaÅŸka hiçbir nedenim olmadı benim. Ne politik olmayı bildim ne oyun oynamayı. Belki buna tav oldu olan ama dünya bir sahne mahne deÄŸil bilesiniz ki. Biz de oyuncuysak eÄŸer yutturmaya çalışıyoruz her ÅŸeyi. Ayıptır böyle kurnazlık bence. Oyun sahnede olur. Sahneyse kiralanır. Yeryüzü deÄŸil sahne: Ama bir çatıdır ve kiralıktır hala neticede. Bu da ayıp deÄŸilse nedir ki? İnsaf! Mülk Allahındır yalan deÄŸil. Ama söyleyen bil ki yalancı. İnsaf ki ne insaf. Sinkasflı yazacağım ÅŸimdi ama ayıp! Ayıptır ÅŸefkati utanca çevirdiler! Gerçekten yazık bize. Bizi dinlemeyene yazık.
Bana anlatmadığın ne çok ÅŸey var deÄŸil mi? Oysa ben senin her ÅŸeyi anlatabileceÄŸin biriyim. İş iÅŸten geçtikten sonra yani. KüçüldüÄŸüm kadar küçüleceÄŸim ÅŸimdi. Herkes beni böyle bilsin. Desinler ki küçüldü rezident rezil etti kendini. Öyle miydi bu iÅŸler. Öyleydi deÄŸil mi? Hesap kitap yapmalı ve gerçek yakınlığı yakalamanın yollarını bulmalı. Benim umurumda mı. Elbette deÄŸil. Ama standartların sürekli düÅŸmesi üzücü. Çünkü böyle her ÅŸey kendine ait standardın dışında gerçekleÅŸmiyor hiçbir ÅŸey. İsterdim ki azıcık farklı olsun bari.. Hiçbir ÅŸeyi ne küçümseyebilirim ne de ÅŸaşırır. Bana her seviÅŸmesini anlatsın. İnsan büyük bir ÅŸey kaybetmedikçe olgunlaÅŸamıyor hiç. Ne eÄŸitim onu eÄŸitebiliyor ne sopa ne de hayatın çilesi. İlle de kayıp olgunlaÅŸtırıyor.
Ve ÅŸimdi ve tekrar her gün her gün çektiÄŸim beni çıldırtan bu geçici bu uçucu bu yapışkan duygunun bir taşıyıcısı olarak yaymakla kalmayacağım hastalığımı gözüne sokacağım, bilen ve bilmeyen bir ordu güne çıkan insanın. Ordularca yayılacak savaşım her baba yiÄŸidin göÄŸsüne bir kısrak başı gibi yayılacağım ve öldüreceÄŸim her yiÄŸidi. (Brehtiyen taktiklerle bali çeken canavarımsı çocukların albümü eskimedikçe eskimiyor. Caz eskimez.) Bana ait olmayan bir cinsiyetin altına bir kor bırakacağım ve için için yanacak aÅŸkım yeniden. Bir dini aÅŸkın neferi ilan edeceÄŸim kendimi ve ısrarlı takipçilerden biri olup da neden bir linçi hak etmediÄŸimi eÅŸe dosta anlatmaya çalışmayacağım da. Çünkü zaten ölmekten korkmadım ama en azından bir zindanda aklım yerine geldi. Ortadan ikiye bölünseydi sergüzeÅŸti Nono bey ve Elmas BoÄŸaziçi. İşte böyle bir Ulis im ben sana bakan sadece yere ya da göÄŸe deÄŸil. Kafkanın yeniden doÄŸuÅŸuyum. Çağı gereÄŸi ondan daha hırçın bir hergeleyim Kırklarında ve ölmeyi baÅŸaramadım ince bir hastalıktan. Nefsimi müdafa edemeyeceÄŸim artık. Batsın yerin dibine nefsimden doÄŸan her ejder. Ece amcanın kemikleri sızım sızım ve sen bilmeden bunları nasıl anlayabilirsin. Yalnızca senin anlayabileceÄŸin bir roman bu sokaklar. Her anı dikkatle not almış bir zihnin akışının yazdığı. Ölenlerin ardından sıralanan bir senkronisite herkese malum olmayan bir gelecek malum oldu falcına. Eski aÅŸklarım depremlerde kurudular. Soyları tükendi ve kibrit suyu içtiler aç açına. Ramazan’ın yine kışa denk geldiÄŸi bir yıllar takip takibe ısrarlı, yapayalnız bir ümit bekliyor tanrıdan ve aç durup affedilmek. Tövbelerden bir demet. İniÅŸ ve çıkış ömrüm. Sinyalin de kitabı asaletin de istiklali. KurtuluÅŸtaki dostlarım. Evlerini bize açan siyahlar. Kaynayan bir aÅŸ kazanının dibinde taklaya gelen bir fedai var. Neydi kafasına sıkılan siyahın adı karakolda. Dilimin ucunda adı Osman deÄŸil ZerdüÅŸt deÄŸil Festus hah! Festus Okey! Biliyorsun ki ben bir tarihim ancak içine girmeden izlediÄŸin, ucundan yakalandığın o tanıklığa özendiÄŸin, tanışlarına ihtiyaç duyduÄŸun o çocuk yiÄŸit. Kızını baÅŸka bir kadın doÄŸuran ben. İhtiyarlamadan ölen babalara sahip o çocuklardan biriyim ben de. Uygunuz evet ama denk deÄŸiliz artık. DoÄŸası gereÄŸi uzak olan her sevilmeye layık olan kendine, kendinden harabelere, metruklara gömülmekten çekinmeyecek, ölüsünün dirisinden daha çok para edecek olan ben. Hırçınlığından, isyankarlığından coÄŸrafyasına uygun biçimde deÄŸersizleÅŸen leÅŸlerden biri. İki de bir ölenlerini düÅŸünen. Zamanlıca ölemediÄŸine yakınmaktan nefes alamayan ben. En verimli çağında kuÅŸanan birinin gözlerinde ölmek beni öldürebilir. Yazamasam ölecektim ölmesem kazmayacaktım bu gündemi eÅŸil eÅŸil. PeÅŸimde bıraktığım uÄŸrumda sürünen aÅŸklarımdır belki beni senden alan. Böylece ne kadar deÄŸerli olduÄŸunu anlamalısın. Bana sahip olamadılar ama ben de sana olamadım. Basitçe. Anlaşılır biçimde. Yargılanan her ÅŸey salt güzellikleri içinde yargılanmaktan uzaklar. Åžeyleri ÅŸey yapan ÅŸey onları ÅŸeyleÅŸtirenin ÅŸeylerinin hiç de ÅŸey olmayışıdır. Bunu anlamışsındır. Edepli bir bütün oluÅŸturmama gerek olmadığını biliyor ve her geçen gün biraz daha öÄŸreniyordum. Cümle kurmayı daha öÄŸrenmeden sevmek nasıl öÄŸrenilir? Hak dosttur sadece ama dostta haktır aynı zamanda. Vasat ne kadar kötü bir kelime oysa ortalamayı tutturmak bile çoÄŸu için bir önemli mesele. ÖrneÄŸin benim için. Onlara zekanın parmak izine benzediÄŸini söylüyorum ki incinmesinler diye deÄŸil ya da büyüklük bahÅŸetmek için de deÄŸil. Ahlakın içinde garip bir doÄŸruluk barınıyor çünkü. Çünkü paylaÅŸan bilim insanları ve yüce gönüllü olanlar istatiksel olarak rastgele seçimlerinde doÄŸruyu yakalamakta can alıcı biçimde daha öndeler. Ama sen bunu nasıl bilmezsin? Bilmezsin ama anlarsın. Çünkü kalbin benimle bir atar, böylece anladıklarımı anlayabilirsin ancak. Ve yolumuza koyulan taÅŸlardı aÅŸmak zorunda olduÄŸumuz ama çok zorludur kayalar Sisifos! Hep yüklen ve sürekli taşı! Sen son deÄŸildin ama çok emek var arkanda. Sana varana dek kimleri taşıdım ben. Bilsen de anlamazlıktan geleceksin. Beni unutsan bile senden öncekileri unutamayacaksın bir türlü. Çünkü en deÄŸerli olmak isteyeceksin hep! Bunu hak ettiÄŸini düÅŸüneceksin benim gibi. Politikayı anlayamıyorum. Hocalarım maske giymeyi bilmediÄŸimden oyunu da oynayamayacağım gibi bir ÅŸansım olduÄŸunu söylüyor. Her iÅŸte bir hayır var. Buna inancım tam! Çekip çekip gitmekte Hayır! var. İnsanların içine içine nasıl da çıkacağım ben ÅŸimdi. Bunca ısrarlı takipten suçlu suçlu nasıl ben ben olmaktan alacağım kendimi de utanç kanunundan faydalanacağım. Hiç acımayacaklar mı bana eÅŸ dost.
Toprağın ta altından seslenen 6 feet aşağıyı yalnız başına izlediğin geceler olacak ikimizin evinde. O zamanların hayranıyım. Harcanmaya başlamaya değil.
Sen yol gösterensin. Benlik bir role soyunman yok edecek seni. BilmediÄŸin bu. Sınırda gezmek deÄŸil harcın. Seni mutlu edecek geceler bir yandan bir yandan da yalnız. Tanıştığım genç bir Lubunyaya yol sormuÅŸsun, ona bir öpücük verdim. Güzel bir öpücük. DehÅŸete kapıldığımı gördü de geri sardı anısı. Ve benim duyup görüp aÄŸlayan diye tüm tanışlar birer sık iple dokuyorlar dudaklarını. AÄŸzın gelip geçiyor sadece. Sade. Ölmeyen eski tanıdıklar ne deÄŸerli. Nasıl da dayanıvermiÅŸer her ÅŸeye benim gibi. Benim kadar deÄŸerliler ancak iÅŸte. Ama bilinmeyecek deÄŸerleri. Ölümleri ses getirecek onların ama yaÅŸamları bir kuyunun Yusuf’u hep. Hem de sonsuz onların ki. Bir peygamberden de çileli çocuklarım. Ama katlanmak düÅŸüyor kuÅŸağımıza. Ne bizden sonrakiler gibiyiz ne de bizden öncekiler gibi. Ortada sıkışıp kalmış bir neslin en bilinçli kısmından kabuk kabuk olmuÅŸ bir yaranın geç kalınmış teramisinini bir kediye yalatarak medet umuyoruz kurtulmaya bu ızdıraptan. Senin ızdırabın biten ve benimki iÅŸte baÅŸlayan. Kafein, taorin ve bilumum uyarıcı kaplı çeperlerim. Çünkü hiç olmadığım kadar kalpsizim ve bir kriz bekliyor beni kırkımda. Yaşı da düÅŸtü bu krizlerin en bilineninin. Yirmi oldu bile kalbin beklediÄŸi krizin en erken yaşı her geçen saat daha da gençleÅŸiyor kalbe biçilen ömür. Ah ÅŸimdiki aklım olsa. İzin verir miyim beni öyle görmene. Kanlar içinde kesik kesik kanayan ve kalbimden pompalanan bir büyük acı. Vasat ve sözde bir edebiyat çevresinin diline nasıl düÅŸerim ben. Yazdıklarımı sildim ve önüme baktım. Bana dediÄŸin gibi bakmadım ben önüme. Gelip dayandığı yer yüzü yatağımız. Bensiz uyuyamadığın ızdırabı nasıl taşıyabildiÄŸini düÅŸünüyorum da hak veriyorum sana. Bir diÄŸeriyse yorulacağımı bildiÄŸim halde devam ettirmemde yavaÅŸ bir hastalık barınıyor ve emerek kurutuyor beni. Placebo veriyor hekim ve arkamdan gülüyorlar. Ne kadar ÅŸanslı ve lanetliyim. Bir an bile boÅŸ kalmıyor parmaklarımın ucu. Ucundaki düÅŸmanlarım diÄŸer hattın. Katı ve sınırsız bir güce sahipler oysa benim en sevdiÄŸim ÅŸeydir sıvışmak ve altlarından girip üstlerinden çıkmak çocuk askerlerin. İkna edemediÄŸim derviÅŸler kadar tesirli bir ilacın toplayıp kustuÄŸu nihai pıhtı. Kangren olan, köklerinden çürümeye baÅŸlamış bir yer yüzünün yüzü suyu hürmetine aha geldim aha gidiyorum bebek aÄŸlar. Ağır ağır aÄŸarıyor aÄŸlayan gökyüzünün sağır aÄŸları. AÄŸlara takılmıyor satılacak ürünler artık aÄŸlarda sergileniyor süsler gibi. Ürünler de eskisi gibi deÄŸil. DeÄŸiÅŸmeyen gökyüzü ne dirençli bir çatıymış arkadaÅŸ. Bunca ÅŸiddetin ruhunu hiç yırtılmadan taşıyıp korudu nefes alalım diye atmosferini yer yüzünün. Koca Dünya! Koca kadın! Kırk yaşında bir hergeleyim. Önüne bakan. Bakıp buruyorum önüme. Hep aynı ÅŸey duruyor orada.. Elbette hiçbir ÅŸey. Sanıyoruz ki var birkaç ÅŸey kalmıştır belki de. Ama yok iÅŸte. Kandırmaca var olduÄŸu. Bunu gün gibi bilmene de ÅŸaşıyorum. Kendi kendime ÅŸaÅŸtığım gibi. Nerden biliyorum ben tüm sahtecilerin sahteci olduÄŸunu acaba. Kokularını duyuyorum onların ben. O kaba saba kokuları. Bu profiller birer gaz ve toz bulutu.

Ah yarım kalacak ömrüm yarım bıraktığım her ÅŸey gibi. Her ÅŸey gibi Sarıp sarmalamak isterdim bana doÄŸru sarkan her düÅŸünceyi. Güzel başında doÄŸan. Başının kokusu. Güzel başın, ÅŸefkati nasılda vermek istediÄŸim başın. Nasıl güzel karşılardı o sarılmayı. Yarılmadan kendi başımın çaresine ayak uyduramadım iÅŸte. İşten iÅŸe koÅŸtum geçindirmek için kendimi ama olmadı. Hep fazlasıyla iyiydim ben iÅŸler için. En azından gördüÄŸüm kadarı böyleydi. ÖÄŸlen baÅŸlardım seni özlemeye akÅŸam heyecanlanırdım ve kapıya vardığında açtığım kollarım dolup taşıyordu seninle ve güzel başını yaslayıverirdin göÄŸsüme. Ne kolay unutuldu bunlar. DeliliÄŸimden kaçmak kurtulmak istemedin bile benimle delirmeye aldırmadın bile. Ama benim deliliÄŸim tehlikeliydi ve çok kokutucuydu. İmkanım olsa sana aldığım son siyah patikleri giydirmeden küçücük ayaklarına öpü vermeden önce parmaklarını birer birer ÅŸeytana ters giydirmek gerekirdi pabucu. Ah o halim. SaÄŸ salim çıkarmadı beni ve çıldırdım. Birini çıldırmadan yazmaya iten içten bir senlik kriziydi. Yaşı küçük ve paslanmayan, kanser tutmayan bir dokuya sahip bir kalp. Çok güzeldi. Bana söylediklerinin kalanı yok tümü var. Tümünden bir örüntü var artık çepherlerinde her gördüÄŸüm iÅŸin, ucundan tuttuÄŸum her sanatın. Ama hırçınlığa vurulmuÅŸ gemlerim yok iÅŸte. Bu nedenledir ki asla bulamayacağım yolumu ve bu beni öldürecek sonunda. Kaldırımdan kaldırıma taşıp duracağım ve ne için kaldırabilecek beni bir daha ne de güzel başın. Åžekl-i kaşında dizilmiÅŸ hırpani, izansız ama oya hızmalar. Biçimli kulağında şıngırdayan altın küpelerin ve enine boyuna bir heybetli güzellik saran bedenini. Ne büyük bir kütleymiÅŸ çekirdeÄŸi çeken aÅŸkın. Ne büyük ne derin bir devletmiÅŸ varoluÅŸundaki gizli tutku. Ayın gece lambası olması gibi mucizevi bir salınış var oluÅŸunda derelerin kendilerini keskin taÅŸlarda durulttuÄŸu safi demli bir akış var havanda. Siyahın en kuzgunu.
Samsun asfaltında hayal meyal gördüÄŸümüz, yan yana dizilmiÅŸ saçlı baÅŸlı kuzgunları hatırlıyor musun. Benden koparken ÅŸeytanla namaz kıldığım Eyüp’teki caminin çıkışında görmüÅŸtüm ilk kez bir kuzgunu yakından. PeÅŸinde koÅŸturan aç ama mutlu insancıklar vardı. Kuzgun mu o diye sordum. Heyecanla evet yanıtladılar bana. Yorucu deÄŸil mi böyle dışa dağılan bir sevgi? Yorucu ama utanç verici olmadı hiç. Evden içeri içeri salınan ve hiç adını anmadığım bir sürüngeni suçlayageldin önce. Bana kabuslardan bir sandık hazırlamıştın ama sadece bir rüyaydı geçecek hepsi diye düÅŸünmüÅŸtüm. MeÄŸer rüyalarda gerçekmiÅŸ. Ve sert bir yüzeyde çırpınan bir gölgeye dönüÅŸecekmiÅŸ gerçekleÅŸtiÄŸinde.
Başımı ceketimi, kuzgunluÄŸumu giyinmedim o zaman. Beyaz bir ölüme oradan da bir küle döktüm kendimi. Bir uzak asya turu bu ve bir güney amerika. Her yerin hem ÅŸamanı hem de meyvesi aynı meyve. Mango meksikada da mango ejder meyvesi kamboçyada da ejder meyvesi. Deli kalplerin meselleri iÅŸte. Hiç düÅŸünmeden, parmağının dilinin ucuna ne gelirse öyle. İlk mdma deneyimi gibi. Lava düÅŸen gençliÄŸin ilk zamanlarındaki gibi cennetimsi bir heyecan. Hala yaşıyor olmaktan duyduÄŸum sonsuz ÅŸanslı olma halim benim. Seni seviyorum benim her ÅŸeyim. Zorlamayalım gel biz bu iÅŸi yer yüzü. Bana istediÄŸimi ver ya da subtil olanı aÅŸk ettir birden bire içeri. Satori üzerine kaldırableceÄŸim baÅŸka satorilere imkan tanı. Ancak böyle katlanabileceÄŸim sana. Çabalamamı bekleme benden. Var ettin öyleyse yıllarca kapadığım gözlerimi yeni açtığın yaratımına sahip çıkmama izin ver bari. Her deneyimi deneyimlemeyi bize bırakmış evrimin ilkel simülasyonu. Yapay zekaya has yapay duygular. Yapay bir zeka kadar bilgiç olmaya özendiÄŸimizde insanlığımızdan yitirdiÄŸimiz kadar yitirdim seni her gün. Gün geçmedi ki zihnim aksın bir yastığın üzerine. KuÅŸ tüyünden kanatları yolunmuÅŸ bir hayvancığın üzerinde nasıl uyudum bilmiyorum ama ailem buna teÅŸvik etti beni. Aileler seçme ÅŸansı tanımıyor. Özgürlük ekonomimizden mi geçiyor gerçekten. Ben bir derviÅŸ olmaya doÄŸmadım ki. Bunu tercih etmezdim kaderim. Bir hırka bir lokma deÄŸil istediÄŸim. Bolca para ve bir Ferrari. Full MDMA bir yaÅŸam. Acılardan, iÅŸçilikten doÄŸan bir reddediÅŸ. Ben bir Yunus deÄŸilim bir alim hiç deÄŸil. Beni yazdıran, yazdırabilen, iÅŸin ucunun parmaklarıma dayandırdığı bir hiçler kitabı yazmak kısmetmiÅŸ bana. Reha’nın oÄŸlu, hafız AyÅŸe’nin torunuyum diÄŸer yandan erken ölen Mücahit, biraz daha yaÅŸasaydı bir evin nasıl kurulduÄŸunu öÄŸretecekti bana. Nasıl kendimi savunmam gerektiÄŸini, eÅŸini, güzel kadını nasıl içine gömebileceÄŸimi, yani kendimi nasıl sevebileceÄŸimi anlatacaktı bana. Çok erken yaÅŸtaydım ben o erkenden öldüÄŸünde. İşte böyle her ÅŸey erken öldü hayatımda, benden hariç. Babam dedem, nenelerim erken çıkıp gittiler yer yüzünden. Yüzüm bu yüzden tutmadı bu dünyaya benim. Her ölüm erkendir çünkü. Öyle deÄŸil mi? Öyle elbette. Ölüm hiçbir zaman olgunlukla karşılanamadı. Ne tantracıların bayramı olgun bir karşılama ne de erkenden evlat kaybeden rumların kara yası olgun bir karşılama ölümü. Her ırka ait bir çile ve yok olma bahÅŸedilmiÅŸ. Filistinlilerin derdi hiç bitmeyecek diye yazılmış ve mescidi aksa dan atılan taÅŸlar olduÄŸu, 2 bin yıldır aynı savaÅŸ. Çünkü geriledi bu simülasyon ve zekanın evrimi artık inanılır kılmıyor bu güncellemeyi. YavaÅŸ yavaÅŸ çürüdüÄŸümü anlatıyor bana pek ala ama ya yer yüzü hikayesi? Robotların gecelediÄŸi gelecek istismarlar ile dolu. Sentetik biyoloji ve biyolojik mekanizmalar gelecek. İşte bu kadar soÄŸuk bir metale gelip dayanıyor bıçak. Bacağımdaki platine. İlmek ilmek örülmüÅŸ melamin ve kalsiyum yığınları bir cüceden farklı olmamızı saÄŸlamıyor ki? Boyut ne önemli ÅŸeymiÅŸ ve alınan ÅŸu ÅŸekil. Kilolu bir yalnızlık ve kısa boylu bir erkek olmak ne büyük bir çile. Åžeklin çilesi var olmalı ki yaratıcılığa sıra ancak gelebiliyor olsun. KeÅŸke, keÅŸke sıradan ve önemsiz biri olaydım ben. O zaman iyi geçinirdim her ÅŸeyle. Sıradan dünyanın fani insanlarıyla ve seninle. Daha kabul edilebilir olurdum. Daha şık bir çanta, daha pahalı, daha az riskli olurdum kanser hücreleri için o zaman. O zaman seni de zehirlememiÅŸ olurdum. Kendi halimde kimseye bulaÅŸmadan ve bulaÅŸtırmadan kendimi yaÅŸayıp giderdim sonuma kadar. Ne yazık varla yok arasındaki farkı keÅŸfetmekmiÅŸ kaderim. Alın yazım buymuÅŸ meÄŸer farklı olanın keÅŸfi. “DEĞİŞİK!” Bu farka biçilen bir ömür. Bu jargonu varoÅŸlardan getirip dilimize dolayan bir kumpas olduÄŸu kesin. Ve dilin kendisinin insanlığa karşı kurulmuÅŸ en büyük komplo olduÄŸu. Kelimelerin ve yarattıkları anlamların dışına çıkamayacak, derin uzayı keÅŸfedip asla komÅŸularımızla tanışamayacağız. Çünkü sadece biyolojik metabolizmaları anlayabilir bir dalgayız biz. “Bak dalgayız iÅŸte” birer “vibe”yiz, elimde tuttuÄŸum tüten bir keyif verici, yanımdaki manita ve yaydığım ÅŸey her ÅŸey bir dalga. Her biri birer komedyen olan eski dedelerimizin de dediÄŸi gibi “dalga” denizde olur. Åžu abartılı jargon yaratımının en köklü ve en geniÅŸ olanının bu coÄŸrafyaya ait olmasına ÅŸaşırmamak gerek. Öyle ya da böyle dil aÄŸzımızın içinde deÄŸil sadece atmosferi yaratan ÅŸey de o. Åžeytani bir tanrı ya da ulu canki gizli mizojenistin de dediÄŸi gibi; dış uzaydan başımıza bela olmuÅŸ bir virüs. Neyse ne iÅŸte. Aman sende yahu. Dil olmasa tahrik edemezdi yazarlar kafamızın içindeki klitorisi. Ilık ılık akmazdı ıslanan kafamızın içindeki beynimiz kulaklarımızdan o zaman. Kulakların kaşındığında jenitalini yoklarmış sevenin. Bunu hem çıplak ÅŸölenden hem de metafizik mastürbasyondan devÅŸiriyorum. DevÅŸirmelerin feda edilebilecek birer nefer olmaları ne iyi bir fikirmiÅŸ. Önce dünyalarca evladı hiçbir ÅŸeysiz bırak ve kaybedecekleri bir ÅŸey olmasın. Sonra onlara yaÄŸma hakkı tanı ve zenginleÅŸtir. Böylece kapılarında birer kula ve uÄŸrunda ölecek neferlere dönüÅŸsünler. ÇaÄŸrışımları esin kaynağı ediyorum doÄŸru. Bu size zayıf bir edebi fikir gibi gelebilir ama çaÄŸrışımlar her ÅŸeydir. Kullandığı her cümlede kendinizi ararsınız ve arayan bulur. Çünkü aramaktır eylemi. Eylemi kendine amaç edinen sonunda eylemin karşılığını buluyor. Arayan buluyor, zehir içen ölüyor. Dil… Kemiklidir benim dilim, bir iskeleti var. Yine de her istediÄŸini söyleyebilir. Ama her istediÄŸinizi söyleyebiliyor olmak sizi birileri yapmaz. Canın istediÄŸi ilkeldir, ilkellik ancak bollukla giderilebiliyor. Ama her ilkelliÄŸin içine doÄŸan onu kabul etmek zorunda deÄŸil. Kendine ait bir yöntem seçebilecek olduÄŸunun farkına varmak az da olsa zeka istiyor. CoÄŸrafya kaderdir ama kader diye de bir ÅŸey yoktur. BaÅŸak’ın dediÄŸi gibi; “Olmakta olana inanırım” Evet olmakta olana inanırım ama BaÅŸağım; seninle de konuÅŸtuklarımızdan anımsıyorum ben, içten içe hissedilen bir ruha ait gibi deÄŸil miydik? Materyalist bir ruhban sınıfı. Åžimdi bedenin artık acılardan uzak. Ruhun özgür ve de. Bir ruha dönüÅŸmeyi istemeseydin ölmezdin de. İsteyerek ölmeni yeni bir keÅŸif yapmış olmana baÄŸlıyorum ben. Yoksa yaÅŸamın sana getirmiÅŸ olduklarını en çok umursamayacak olan sendin benim için. Bana ait olduÄŸuna emin olduÄŸum bir ruh var. Zamanın ruhu. Post gerçekliÄŸin gerçeklik olmadığı gibi deÄŸil zamanın ruhu. Bazı gerçeklerin deformasyonu medya çağında kaçınılmaz olmaz mı? Olur elbette. AÅŸkın sevdanın gerçekliÄŸi de deforme olur bizde, biz de. DolaÅŸan bilgi gittikçe etkisi azalan dalgalar gibi etkinsiz hale gelir, gerçeklik yol aldıkça gerçekliÄŸini kaybeder. Kurur ve solar giderek, gittikçe yalana döner gerçek. Çok uzun zaman sonra, yeniden var olduÄŸumuzda bu kutunun içerisinde, aynı hataları bir daha tekrarlamayacağız biz umuyorum ki. Tanrı; görelim bakalım aÅŸka duyduÄŸunuz sadakati demiÅŸ gibi duruyor. Kainatın kendisi söylüyor bunu. Yok olan her ÅŸey yeniden var olur. Ama ÅŸimdi ama sonra. Zaman her ÅŸeyi telafi ediyor eÄŸer zamanın iÅŸini yapmasına izin verirsek. Belki yüz yıl sonra belki bir saate, bilinmez ama eninde sonunda düÅŸlenenin gerçek olmasından kaçış olmuyor. Hayatta olup olmadığımızın da bir önemi yok zira fiziksel dünya gözlerimizin önünden geçip gidiyor ama boÅŸlukta asılı kalan zamanın ruhu, yeni doÄŸan bedenlere, dünyalara iÅŸleniyor. Kısacası toplumsal ve genetik hafıza zamanla oluÅŸan evrimsel bir çizginin ruhunu oluÅŸturuyor gibi görünüyor. Mekan, beden ve enstrümanlar ise yaÅŸamsal hikayeyi ve bu müziÄŸi icra edip kainata armaÄŸan etmek için yaratılmış muhtemelen. Her insanın gözünden her yeri gören bir ortak akıl. Çok iyi niyetli bir proje gibi gelmiyor bu fikir bana. Arkasında ÅŸeytani bir güç var sanki. Neden hepimiz bir üstün akla tapınalım? Sanırım sofistlerin anlatmaya çalıştıkları buydu. Bu ÅŸeytan iÅŸi dindarlık insanı bir iki yüzlülük kalıbına oturtmak için var sanki. Tanrıyı yanlış anlamamıza vesile olacak elinden gelen her ÅŸeyi yapmış ve yapmakta olan bir üstün güç düÅŸünelim. Tanrının alternatifi olarak sunuyor kendini ve yarattığı sayısız cadıyı popülasyonun içine salıveriyor. Evet yer yüzü insan için var olduÄŸundan bugüne dek kötülüÄŸün oyun alanı. İdeolojinin birbirini ÅŸeytanlaÅŸtırması ve insan kutuplarının ötekileri olmak hali tüm insan esansının köküne ekilen kibrit suyu. Öfkenin ve nefretin de temel kaynağı bu öteki olma hali. Ve bu duygudan kurtulmak için kendine alternatif bir dünya kurmak isteyen, aklını oynatmayı seçen insanlar var aramızda. Evet ÅŸizofreni de zihnin bir seçimi. Uyum saÄŸlayamadığın bir dünyanın içindeysen ve bu acıdan bir ÅŸekilde kaçman gerekiyorsa eÄŸer, beyninin içinde yeni bir dünya kurmalısın kendine. Ben de bunu bir ölçüde gerçekleÅŸtirebilmiÅŸ olduÄŸuma inanıyorum. Kontrollü bir ÅŸizofreniden bahsedebiliriz bence. Böylece bunu baÅŸarmış kiÅŸiler olarak birer seçilmiÅŸ olabiliriz kendimiz için. Ancak tüm bunları yalnızca kendine saklayabiliyor olmalı insan. Zira normların içinde kalmamız gerektiÄŸini bilirsiniz. Dışına çıktığınızda damgayı yiyiverirsiniz. Bir daha ayakta kalabilmek için önünüze bir ÅŸans da çıkmaz, bir fırsat da yakalayamayabilirsiniz bunca damgayla. Ruhunuzun hastalanması, kirli dünyanın size bir armaÄŸanı olduÄŸu gibi, peÅŸinden gelen damgalar da son darbeyi vuracak olan idam makinesi. Artık kimsenin gözünde olmaz, yaÅŸadığınız bilgisi kimseye iletilmez olur. Bundan ne kaçabilirsiniz ne de saklanabilir. Yalnızca koÅŸabilirsiniz biraz uzaklaÅŸabilmek için ama bu sadece size biraz zaman kazandırır. KoÅŸup yorulduÄŸunuz ile kalır, koÅŸarken gözünüzden kaçan yaÅŸam çerçevelerini heba etmiÅŸ olursunuz. Merak etmeyin ey kutsal yaratık. Ey frontal loba muktedir olmuÅŸ hayvan. Ölmek ya da ölmemek iÅŸte bütün mesele bu kadar basit. Basit görünüyor öyle deÄŸil mi? Elbette öyle, ama tam tersi de mümkün deÄŸil mi. Elbette mümkün. İstediÄŸim her basit olguyu karmaşık bir probleme dönüÅŸtürebiliyorum. Tamamen keyfime kalmış. En azından öyle görünüyor. Ya da yarısı basit diÄŸer yarısını da iÅŸkillendirebilirim istersem. Her ÅŸey istememe baÄŸlı. İstersem olacak her ÅŸey sırayla olmayı bekliyorlar ama neyin hangi yıldızın kontrolünde olduÄŸunu bilmemin asla imkanı yok. Kainat sonsuz bir kayıt odası deÄŸil mi aslında. Dileklerin gerçekleÅŸip gerçekleÅŸmeyeceÄŸini bu yüzden gökyüzüne bakıp söylemiyorlar mı kralların en ehil büyücüleri. Söylüyorlar doÄŸru. Ama bu kadar bir teknoloji ile sadece kuramsal olarak varsayabiliyoruz böyle bir gerçekliÄŸin var olabileceÄŸini. Bu yüzden kelleleri koltukta gezen en zor iÅŸi yapanlar saraylarda, iÅŸte bu büyücüler, astrologlar, gök bilimciler ve bugünün bilim insancıklarıdır. Bir gün sonra yanıldıkları anlaşıldığında koca bir ordunun yok olmasından sorumlu tutulabilirler. Bu nedenle de, maaÅŸlarını kendi ceplerinden ödedikleri bir ulakları olmak zorunda hep. Hatta birkaç ajan daha, saÄŸda solda dedikoduları kaçırmadan kendisine yetiÅŸtirebilecek ajanlar bulunmalı. Minik çocuklar, avuçlarına sığmayan altın paralarla ödüllendirilir, çocuk krallar vardır bu hafiyelikle on altı yaşında kendine küçük bir ülke kurup kralı olacak kadar zenginleÅŸmiÅŸ çocuk ulaklar, çocuk kulaklar. Her yere sığan, lağıma dolaba, uçkurun dolaÅŸtığı her çukurda özünü gözüne katan, kulaklarına ana yelken kumaÅŸları ile açtıkları yele, cenovanın da katılmasıyla ağızlarına; konuÅŸacak aktaracak ne kadar bol malzeme toplarlarsa o kadar zenginleÅŸeceklerini daha henüz dünyaya geleli altı-yedi yıl olmuÅŸken anlamayı baÅŸardılar. Hayat bu. İyi ki de bir kral var ve düÅŸmanları da hep olacak çok ÅŸükür. Ve böylece Pazar piyasa asla deÄŸer kaybetmeyecektir. Ne yap et kapağı bir ulaklığa at, kulağını dört aç ve önemli insanların gezdiÄŸi kerhaneleri de kumarhaneleri de arşınlamayı bil yoksa bir orduya nefer olacaksın. O zaman sana baÅŸka bir ölüÅŸ daha iÅŸte. Sanki yeterince ölüm yokmuÅŸ gibi ait olduÄŸun çaÄŸa ait. Bir de geldiÄŸin ekonomik sınıfa ait ÅŸüphe yok ki. Sizler bir ülke yönetirken merhametli olacak ve vicdanınızı kaybedecek misiniz peki? Elbette neyi duymak istiyorsam onu söyleyeceÄŸiniz apaçık ortada. Siz en yetenekli büyücüyü bile ipe götürürsünüz. En iyi kumpası neden çocukların kurabildiÄŸini hiç düÅŸündünüz mü? Ben düÅŸündüm enine boyuna. . Çünkü saflıklarına inanır insan. Onlarsa bu aldanışı hemen sezerler. Onların ki saf bir sezgidir çünkü. Dış etkenler ile fazla kirlenmemiÅŸ. Yalanın henüz ne kadar tehlikeli bir ÅŸey olduÄŸunu anlamıyor ve bilmiyor deÄŸillerdir. Bunun önemini tek bir hatada öÄŸrenirler çocuklar ve kullanabilecekleri bir manüplasyonun çıkarlar doÄŸrultusunda nasıl çalışacağını, çalıştırılabilir olduÄŸunu hemencecik anlarlar. Çabuk öÄŸreniyor olmak, hafiyelik ve ulaklık alanlarında onları benzersiz kılar. Bir tek çekince göz ardı edilemez. Çocuklara tam güven olmaz. Onlar sadakatten anlamazlar. Anladıkları ÅŸey yiyip içmektir ve sahip olmak. İşte bu yüzden her ulağın peÅŸine baÅŸka bir ulak daha takmak zorunluluktur. Kulak çocukların birbirlerinin rakipleri olduklarını onlara hissettirmezseniz, iÅŸlerini pek ciddiye almazlar. Çocukların her daim yarışabilecekleri bir akranları olmalıdır. Böylece çarkın sistemine hizmet etmeyi öÄŸrenebilirler. Rekabet olmalı ki iÅŸe yarayacak olan en iyiyi seçebilsin egemenler. Evet! Çünkü bu yüzden bir yarıştır hayat ve köleler birer yarış atıdır. Keyfimiz için ölebilirler, hastalanabilirler ve verdiÄŸimiz iÅŸin namusu yolunda yaralanabilir, uzuvlarını kaybedebilir, sonsuz bir acının içine dahi hapsolabilirler. Öyle ki ölmek isteyip de ölemedikleri olur. DoÄŸru. Ben de ölmek istedim bir ulak, bir köle gibi çarkların diÅŸlilerinde ezilerek ya da asarak bir ipin ucuna kendimi, yitirdiÄŸimde kendimi, bulmak isteyip bulamadığımda. Ölemediysem eÄŸer geberemediysem bugüne kadar, yazmaktan baÅŸka çarem olmayacaktı tüm olan biteni. Olan ile bitenin çaresi yok.
Yeni baÅŸlangıçları sonlandıran temiz beyaz sayfaları karalayan mürekkep balıklarını yutan bir balinaymış rüyalarında bana çizdirdiÄŸin gözün sahibi. İşte aynen böyle halkalı ve torbalı olmasını istemiÅŸtin. Bir iÄŸne deliÄŸi kadardı göz bebeÄŸi. Bir iÄŸnenin açtığı küçük bir delikti ömrü kanıma geçiren iksir. Hastalandığımda beni yatırıp dizine başımı okÅŸamış ama bana aldırış etmeden içinden akan nehri ısıtmıştın kendi kendine. Bunlar olmalı mıydı emin deÄŸilim. Alabalık çiftliÄŸinde geçirdiÄŸimiz o yaz havuza düÅŸmüÅŸ bir balık olmaya niyetlenmiÅŸtim. Senden kaçabileceÄŸim kadar uzaÄŸa kaçıp bir nehrin doÄŸuÅŸunda yumurtlamaya adadım kendimi. Özünde ve ortasında var olamayan bir küçük cenindim. Varlokların küçümsediÄŸi bir ceviz kadardı boyum Nehir akıp durdu. Duraksamaya bile gelmemiÅŸtim oysa, akıp serinlemeye yeltendim ama o kadar kaynadı ki dünyam içime girip yaralarını temizlettin bana. İşini gücünü yıldızlara bıraktığını görüyorum ÅŸairlerin. Artık uslanma zamanı deÄŸil. Bu derece bir deliliÄŸin dönüÅŸü olmuyor, var gücünle delirmeye devam ve etek gerekti. Böylece en üst sınırdan aÅŸacaktı cezasını etekli bir delirme dönerek kendine yabancılaÅŸmayı reddeden. Böylece yaÅŸayan ve yürümekte olan milyarlarca ölüden farklı olarak ilk defa yaÅŸadığını hissedecek ama salgına kurban gitmemek için yapayalnız kalacaktı. Olgunluk döneminin ilk yıllarında herkes gibi o da yeterli ihtiÅŸamı bulamadığından kendine ait potansiyelin çok altında hareket etmek gibi yanlış ve yıkıcı bir hisse kapıldı. Onu birinci görmek isteyen kalbini kaptırmış herkes maksimumu talep edip durdular ama buna gerçekten ihtiyacı olduÄŸuna inanması düÅŸmesi anlamına geliyordu. Kimse bunu akıl etmemiÅŸti. O ise düÅŸmeseydi öÄŸrenemeyecekti. DüÅŸe kalka bir yerlere gelecekti ama defterde yer kalıp kalmamış olmasıydı önemli olan. Yani saÄŸlığı yeniden baÅŸlamasına izin verecek mi? Yalnızlığın zorladığı hüzün onu karanlığa alışıp bitmeksizin devam eden bir uykuya gömüp bırakacak mı yoksa bu karanlığın ışıldayacak bir güvesine dönüÅŸecek miydi? Bu özelliklerde bir güve olması içten bile deÄŸil ama bahsedilen bitmeyen karanlığın onu kaplaması daha büyük bir olasılık. Çünkü karanlık yayılmaya daha müsait ve fiziki yöntemleri daha kolay bir olgu. Bu nedenle ona ya da kendime bol bol ÅŸans dilemekten baÅŸka ÅŸansım yok gibi görünüyor.Çünkü olgunluk döneminin dezavantajlarından biri ve belki de en önemlisi donanım ve birikim yeterliyken enerjinin düÅŸüklüÄŸü ve motivasyonun kolay saÄŸlanabilecek yerlerde durmuyor olması. DiÄŸeri ise bu düÅŸük seviyelerde dalgalanan devinimin diÄŸerlerine ve hedef kitleye yeterli çekiciliÄŸi saÄŸlayamayacak olması. Tüm bunlar çok da önemli deÄŸil. Önemli olan iç sesin sevilebilir olması. Çünkü o zaman iÅŸime yarayacak ve bana faydalı olup olmadığını, kolay anlaşılabilir olmasının bir önemi olup olmadığını sorgulamak zorunda kalmayacağım. Yeter ki kelimelerin diziliminden çıkacak bir hikaye bana ne anlamam gerektiÄŸini sezgilerimle hissetmeme neden olsun. Dikte edilmesin hiçbir fayda bana, önemli olanı sezgilerim sayesinde yakalamış olmakta daha büyük bir erinç ve keyif buluyorum. Her pozitif tutumda ve profesyonellikte istikrarlı olmak deÄŸil ama vasatın üstünü tutturmak gibi bir olasılık var olabilir mi? Çünkü kendime çok uzun zamandır sorma fırsatı bulamadığım bir ilerlemenin eÅŸiÄŸindeyim ve fırsat yaratabilmiÅŸ olmakla ilgilenmemiÅŸ olduÄŸum kesin duruyor. Öyle görünüyor ki geçmiÅŸle yapılacak bir hesabın tutulacak çeterelerin ve kabı kara bir deftere iÅŸleyecek hesapların hiçbir zaman bir ilerlemenin nesnelerinden ögeler olmadığı gerçeÄŸini öÄŸrenmiÅŸ olmak, kısıtlı zamanda elime ve geriye kalmış olanlarla bana avantaj saÄŸlıyor. Bu avantajı hiç alışık olmadığım bir biçimde deÄŸerlendirmek için harcayacağım bir çaba için gerekli adımları takip edip etmemek konusunda çekincelerim var elbette. Çok fazla anlamlı ÅŸey söyleyip eninde sonunda hiçbir ÅŸey söylememiÅŸ olmayı mı tercih etmeliyim yoksa derinlemesine bir araÅŸtırma ve eleme yöntemi kurarak önemli bir ÅŸeyler yapmaya mı yeltenmeliyim. Faydalı olmak gibi bir amacım yok benim herhangi bir hedefe. Ancak bunu bir sosyal sorumluluk olarak görüyor olsaydım eÄŸer fayda saÄŸlamaya ihtiyaç duyabilirdim ancak. Ama hayır! Ne ÅŸimdi ne sonra ne de daha evvelce istemedim dostça yanaşıp sinsice gözlerimi ceplerine diktiÄŸim bir hayran kitlemin olduÄŸunu düÅŸünüyorum da. Bu beni samimiyetle tiksindiriyor. Bir mide bulantısıyla ve kanımın buz kesmesiyle sendrom üreten bir hastalığa kapılıyorum bunu düÅŸündükçe. DüÅŸünsenize tüm o zavallılara yukarıdan bakıp aÅŸağılarken bir yandan halka iliÅŸkiler adına yürüttüÄŸün bir iki yüzlülük krizi.
Eskiye dönüp sönmek isteyenlerdeniz. Fenerimizi söndürebileceÄŸimiz bir aydınlık bahÅŸedilmesiydi önemli olan. Aydınlığı bir kurtarıcının saÄŸlayacağına inananlar. Bizi kendine yapıştıracak kuvvetli bir içerikle saldırmasıydı beklediÄŸimiz. Karşılandı da. Ama bir süre sonra zaman geçip de bazı ÅŸeyler gerçekleÅŸtiÄŸinde ihtiyacın bir insan olması hayal kırıklığı yarattı. Potansiyel bir geleceÄŸi ben hiç aramadım. Herkes bunun peÅŸindeydi. Bir statükoydu bu. Bunun içine hapsolmadım ama sudan çıkmış balığa döndüm kabul edene kadar. Yerimde duramadım hiç. Böyle bir baba yiÄŸit olamadım. Bu nedenle de utanca gömüldükçe de gömüldüm. Utanacak yerim kalmadı ve bu nedenle var gücümle delirmeye ve kendimi açık yüreklilikle utanca boÄŸmaya devam ettim. Ta ki yok olana dek. Anlayamadım zamanında. “Nasıl olsa akıl saÄŸlığından yoksun biri olduÄŸu apaçık ortada” bunu kanıtlayabilirler de. Deliye vurmak ve kim vurduya götürmek kadar vicdansızca bir ÅŸey daha olamaz. Tüm bunlardan vazgeçtim çünkü sevdamın bir krize dönüÅŸtürülmesine müsaade edemezdim daha fazla. Karanlığına yaktığım ışığın beni bir çıkış bulmam konusunda umutlandırdığı doÄŸruydu. Bu doÄŸruya tutunamazdım. Çünkü umudun bir doÄŸrultusu yok ve gideceÄŸi yön belli deÄŸil. İyiysem mükafatlar alacağıma inandım. İnandığım olacak mı diye düÅŸünmeye gerek kalmayacaktı böylece. İnsan bir ÅŸeylere inanmaya görsün. İnandığımız her ÅŸey büyük bir gizem içinde vizyonumuza dönüÅŸüyor. Bu illüzyonu yaratan da biziz yok eden de. Acının bize sunduÄŸu inleme geleneÄŸi zikre, oradan da süslü bir ritüele doÄŸru evriliyor. Bu illüzyona her gün eklenen yeni kelimeler, etrafımızdaki biyolojik serpintilerin ağızlarına onlar farkına varmadan yerleÅŸiyor. Bizler bu yeni kelimeleri duyduÄŸumuzda ancak bir ilerlemenin eÅŸiÄŸinde olduÄŸumuzu anlayabiliyoruz. Dışa yansıması pek lüzumsuz bir gizli mutluluk peydahlanıyor içimizde. Yeni tanımlamalar için kullanılan yeni kelimeler ince bir zekanın keskinliÄŸini bir ışığın hüzmesine çevirerek aydınlatıyor karanlığı. Bir fener deÄŸil yeni bir tanıma uygun gökyüzünden inmiÅŸ faydalı bir virüs. Bağışıklığımı güçlendiriyor, yeryüzünü alanı yapmış Lucifere karşı edindiÄŸim donanımı güncellemiÅŸ oluyor böylece. Bu yenilikleri vicdan sahiplerinden duyuyor olmanın ayrı bir güzelliÄŸi var. Medeniyet kurallara ve geleneklere tabi deÄŸil. Aklın vicdanla doÄŸru orantıda kesiÅŸmesi ancak medeni bir ilerlemenin kanıtı sayılabilir. Bu var olup da sonraları olmaktan vazgeçmiÅŸ akıllı bir yazılıma benzeyen zamanın yayılarak ilerleyen dalgalarının içine bizi ve beni katmaktan özenle uzak duruyor zaman. Yeterince ilerlemenin sonunda beliren bir ölümsüzlüÄŸe duyulan inanç, pek de boÅŸa bir inançmış gibi durmuyor, matematiksel anlatımının yanılsaması kadar da doÄŸrulanabilir durumda aynı zamanda. Kendi aÅŸkımın peÅŸinden gitmekten ve bu inattan hiçbir ÅŸey vazgeçiremedi beni. Senelerin akışı vazgeçirir mi bilemem ama bunu hiç istemediÄŸim apaçık ortada. Her günün birbirinden farklı bir içsel duru ortaya koyduÄŸunu anlıyorum. Bir gün gelecek ve ben bu inattan vazgeçeceÄŸim. YaÅŸamak istediÄŸim ÅŸeyin inadından ve ancak ölmüÅŸ olacağım böylece. Ölmeden vazgeçmeyeceÄŸimi anlıyorum. Ölüler diyarında da peÅŸinden gidecek baÅŸka bir inada kapılacağım sanırım. İnsan neyle mi yaÅŸar. Bir inatla yaÅŸar ila ki. Dans edebileceÄŸi bir pisti arayarak geçer ömür böylece. Sonra da ölenlerin dansı peydahlanır. Ömre düÅŸkünlüÄŸün tanımı ölüme düÅŸkünlüÄŸe olan ve bu düÅŸkünlüÄŸün peÅŸinden giden vazgeçilmez bir gayretin kanıtından baÅŸka hiçbir ÅŸey deÄŸil. Bir var oluÅŸ ve yok oluÅŸ krizi. Bir açık havanın getireceÄŸi ay ile aydınlık bir gece ve gecenin beklenen sabahı. Bu beklenti ne kadar yoÄŸunsa sabahta bu kadar yoÄŸun oluyor. Böylece yaÅŸanacak olan günün içimize serptiÄŸi sudan yokluk yokuÅŸa sürmeden ikna edebilir bir aileyi. Meleklerin dili olmadığını bilip de onlardan talep edilen aÅŸkların eninde sonunda getireceÄŸi bir bitmeyen hüzün olacağını anlayarak yaÅŸamaktansa. Ruhların ve ruhsallığın dünyasından devÅŸirmesi kolay bir dengeyi ömre gömmeden bir delikli siyah deriyi üstümüze giydirmek iÅŸimizi kolaylaÅŸtırabilir mi. Ne kadar kolaylaşırsa o kadar yaÅŸanabilir olmuyor hayatlarımız. Bir yokuÅŸ arıyor insan kendine. ÇıkabileceÄŸi bir zorluk. Ve keyifli bir hızla düÅŸebileceÄŸi bir uçurum. Dikenli bir patika, kendini kanatacağı sık bir ısırgan ormanı. Her farklı günün içine doÄŸuracağı kaba boÅŸluk düÅŸkünlüÄŸün bahÅŸedeceÄŸi bir yoksunluk kalabalığı. Başın sevgi dolu bir göÄŸse yaslandığı anın bir kokusu olduÄŸunu herkes bilmiyor. Kör ama uyanık bir ermiÅŸ ancak duyabilir bu gizemin rahiyasını. O zamanlar hoÅŸ rahiyalarla donatmamıştım aÄŸzımı. Buna ihtiyacım olacağını düÅŸünmemiÅŸtim hiç. Bir gösteri ve kendimi pazarlayabileceÄŸim bir düzen olduÄŸunu anlamış ama anlamazlıktan gelmiÅŸtim. Ta ki kaybedene kadar. Sonraları meÄŸerse ihtiyacım hatta tek ihtiyacım buymuÅŸ benim. Modern hayatın kurulmasına vesile olacak tek ÅŸey buymuÅŸ. Kendimi kanıtlayıp birinci olacağım bir önemli yarış. Hayatta kalmak bana neleri getirdi diye baktığımda ardımda onlarca ölüm var. ZedelenmiÅŸ bir herkes, yıpranmış, dağılmış, giderek çürüyen bir zamana ait bedenler. İçi boÅŸalmış ve boÅŸalmaya hızla devam eden her ÅŸey. Åžeylerin ÅŸekilsiz krallığı. BoÅŸluÄŸun verimli sessizliÄŸi sadece. Sade ve karanlık bir çiçeklenmenin zehri, diÄŸerleri için bir hasta bakıcı olmaya çalışmak. Hastalanacak, yolda yaralanıp kan kaybından ölmeyecek, ölmedikçe de büyüyüp duracaktık. Büyülenecek yaÅŸamın renklerinden birer petek örecektik kabuÄŸumuza sığdırmak için sığırcıkları. Serçelerden esinlenip kuytuya çöken sihirli bir hırsızın baÅŸ döndürücü ilacını ciÄŸerlerimize çekerek kaybolup gidecektik, dünyanın topraklarına bedenimizi aşılayıp cesetlerimizden fışkıracak çiçeklere böcekleri çekecek, kuruyan ada kışlarında hasretimizi kara mermerden mezarlara götürecektik. İstanbul’ u izleyen mezarlara gömülmek isteyecektik. Heykelimiz aÅŸiyandan denize girecek. Birliktelik mihengimiz karadan denize gömülürken ardından yalnızca izleyip kara kalemlerle resmedecektik ayrılığımızı, ayrıksılığımızı. Birbirimizin yüzüne bakamayacak hale gelip çekip gideceÄŸimizi bile bile birbirimize söylemekten çekindik. Bu çekinmenin sebebini ÅŸimdi anlıyorum ancak. YavaÅŸ yavaÅŸ yok olmak istiyoruz birdenbire deÄŸil. Oysa bu acıya hemen ilk hissettiÄŸimizde son vermemiz gerekmez mi. Yapamıyoruz çünkü birbirimizi yaÅŸamaya bağımlıyız. Bu tüketici ÅŸeyi sona erdirmek ruhumuzu da kurtarır sanmıştık ama bunu zamanlıca beceremedik ve ömrümüz uzadı.Åžimdi bulutlanıyor manzaram. Geri dönüyor içine saklanmış yırtıcı kuÅŸlar. Karartılar büyüyor bu sahil kasabasında. Her köÅŸe başında bir tuzak açıyor kollarını sarılıp boÄŸmayı denemek için gelen gidenleri. Korkunun alıp götüreceÄŸi inançsızları yeni tanıyor merhametli tanrısı buraların. Her bir günahkarla tek tek muhatap olan bir yazmanın kalemine konuyor kuzgun iÅŸte. Plak dönüyor köhne evimin çatısında. Debussy dinliyorum biraz sevecenlik dolsun içime diye. YaÄŸmur vurmaya baÅŸlıyor incecik camıma. Kin bu kadar yerleÅŸmesin diye ne de uÄŸraÅŸmıştım. Ama umursamıyorum artık bize yapılanları. Öfkeden örülmüÅŸ yüce daÄŸlarım yok. Yalnızca kabullendim kötülüÄŸü. Var olduÄŸundan haberim yoktu daha önce böylesine derince düÅŸünülüp planlanan bir yıpratma ideolojisinin. Korku burnu burası iÅŸte. Bu geleceÄŸi geçmiÅŸi yok eden talanın sahiplerini affetmek bana düÅŸmüyor. Ben inandıklarıma sadığım. Yalnızca inandığım deÄŸiÅŸtirebilir aldanışlarımı. Bu sert yaÄŸmur da silemez ancak kabartır gerçeÄŸimi. Yeni filizler yetiÅŸmekle de kalmaz göÄŸsümdeki toprakta. DiktiÄŸim fidanlar meyveye dönerler ancak ve pazara düÅŸer meyvelerim benim. YaÄŸdırdığın bereket sele oradan da felakete döner ve telef olan köyler sonra da bu kapkara denize dökülür. Kökleri toplar kurutur yakar ve seyre dalarız biz de. O aÄŸacın bu kökü iÅŸte bizi ısıtacak olan. Sarıp sarmalayacak olan ateÅŸi ancak sokaklarımızı aydınlatacak. Kuytuya çöken serçe esintisi hırsızların bizi boÄŸmaya yeltenen ellerinin parmaklarını bir bir yakmak için de iÅŸimize yarayacak. Ne dostlarım yaralandı, gelip geçerlerken bu sokakların kuytularından. Sinen ne kara isler oldu ateÅŸe yaklaÅŸmadan da yakabileceÄŸimizi öÄŸrenene kadar yüzümüze. Yandık kavrulduk sonra savruldu küllerimiz topraÄŸa. Benimle onu birbirimize baÄŸlayıp bir arada yaktılar. Yanmadık bir orman gibi ama eridik uzaktan, suyumuz sellere oradan da yakılmış bu ormana eriÅŸti.
İşte böyle dönülmeyecek olan bir karanlık bu. Geri dönüÅŸü olmayan. BeklediÄŸimiz gibi bir sükut u hayal. Adı her olgunun üzerine yapışıyor bu karanlığın. BaÅŸka çerçeveler alıyorum önüme, iç içe geçiyor giderek ve eskiyerek. Ölüme geleceÄŸini bile bile vazgeçiriyor beni hayatım. BaÅŸka bir yükseklikti benim atlamak istediÄŸim. Bir gün gelmeyecek oluÅŸumdu, vazgeçtiÄŸim beni kapıya koyduÄŸum ben. Åžimdi o diyardan bu cihete akın edeceÄŸim bir ruhu gizlemekten çekinmiyorum artık. Yüzüm de var olup tutamıyor bu hikayenin hiçbir yerinde. Benim için geride kalanların belalarını yükleniyorum üst üste iÅŸte. Böylelikle beklediÄŸimiz gibi karanlık her ÅŸey. Koroya seslenen satirler yollarını almakta gecikmezler. Satir ordusu saldıran hasretimin bentlerine. Kalemim kalemdir ama bir savunma deÄŸil kalemimin eylemi benim. Bir kaytarış inÅŸa etmiyorum ben. Yazamasa çıldıracak bir kalemden deÄŸil kurulan ikonografim, ÅŸiirim ve pastellerim deÄŸil bu senfoniyi icra eden sesli harflerim. Bir iÅŸliÄŸin halefidir bu ustalar. Reçine sentetik oldu olalı üretebildiÄŸimiz kadar çok çocuk parkı üretmedik mi bahçemize dadanan kuzgunlara. Ürettik elbette, gözlerine Ulisler büyüdü yana döne kargaların kalplerinde ve kuzgunlaÅŸtılar grilerini kaybederek. Para ettiler. Serilerek serpilerek büyüyecek büyüyecekti eÅŸrafın evlatları, büyüsünler istedikleri gibi ama bundan bize ne. Bizi zaten kimsesiz bıraktı bizim halkımız. Bir coÄŸrafya almadı bizi içine ve evladından saymadı. Genç ÅŸehitler yalnızca bir halkın gerçek evlatları. Onlar için ölemediÄŸimize ölümümüzün geldiÄŸi güne kadar utanacak ve yalnızca bohemlikle yadırganıp ayıplanmakla da kalmadık. Onları, olanları kalanların kalabalığını söktürerek kustu derimiz renginin dışına. Ancak ve yavaÅŸ yavaÅŸ ikna turları atıp kendine taraftar bulan bu mahalle çiÄŸlerinden biri de olacak halimiz yoktu ki. Yalnız bırakın bizi bizi sevenler. AÅŸkınızın nedeni de hedefi de biz olmak istemiyoruz. Sizce sevilmek de en son isteÄŸimiz. En son isteÄŸimiz bu. Bunu ancak ÅŸimdi söylemiyorum. Daha önce de söyledim ama dinleyen olmadı.
Besbelli saÄŸlam bir direngiydi sevgi. Boraları gözlerde sallanmadı gerçekten. Direndi ve göÄŸüs gerdi mahÅŸerin ucuna dek. Bir sırdan örülmüÅŸ sırça bir köÅŸkün içinde sandık odasında gömülüydü kabusa dönen o yaÅŸamı bu iki kiÅŸinin. Çürük bilinç, vicdana doÄŸuÅŸtan sahip ama yokluÄŸun içinden çıkıp bir zenginliÄŸe koÅŸarken tırnaklarının arasına dolan hırs çamurundan körleÅŸmiÅŸ ve sağır bir taÅŸa dönüÅŸtü sonra ve doÄŸuÅŸtan sahip olunamayacak iki varoluÅŸun kurduÄŸu evin sıcaklığına bir büyük haset semirdi reflekse dönüÅŸerek. Gizlenip sırlanabileceÄŸi kadar sırlandı sunağın üzerine en türlü çiçekleri bırakarak ama sonunda nefesinin kokusundan belirdi planladığı kötülük büyücünün. Uzun süren bir savaÅŸtı bu ve geride ölü yaralı yıpranmış kan içinde yüzen, delik deÅŸik manzaralar bıraktı arkasında. Korkutucu, yıldırıcı, bezdiriciydi. Ama bu çekim büyülüydü, doÄŸanın üstünde duran bir tanrı gibiydi kainata notalar salıp var ettiÄŸi müziÄŸin tonlarına doÄŸumuyla en yakın olanlarında yanında olacağı besbelliydi. Sevgi gibi, mahÅŸerin ucuna dek dayanacağı belliydi onların. Birer sofist olmalarını bekliyordu tanrı sevenlerden: haktan dost olurdu kuldan deÄŸil. Kuldu bu elbette aldatacaktı, kandıracak ve affetmeyecekti. Ama bir kula duyulan sevgi, sonsuz her ÅŸeye ve zamana direnen, yaraları kapayan emekle ve yılmaz bir çabayla çalışıp peÅŸinden gidildiÄŸinde o zaman tanrı bu sevginin kendine ya da güzeller güzeli bir kula duyulmasının arasında tercih yapmayacak bir tanrıydı. Tanrı sevgiyi kıskanır mı hiç. Onu yüceltir. Bir kulu sevmek tanrıyı sevmekti zaten. Buydu o sevdalıyı cennetlik yapan ÅŸey iÅŸte. Her yarayı iyileÅŸtirebilecek bir sevgiye sahip olan kullara açıktı tüm ilahi kapılar, cennetler. Temiz bir özden, hırsla kör olmuÅŸ, sonu gelmeyen ÅŸehvetten uzak, seviÅŸmeyi ibadeti ve sevgiliyi kutsalına çevirmiÅŸ vicdanlı bir kuldan baÅŸka bir ÅŸey beklemeyen bir adaleti vardı tanrının. Bu nedenle de kainatın doÄŸası bir ÅŸanstan daha fazlasını tanıdı ÅŸanslı doÄŸanlara. Ama sadece ÅŸanslı doÄŸanlara. DiÄŸerleriyse, ötekiler karanlığa ıssızlığa çöküp hırsızlık yapmak zorunda kalacaktı yalnızca karınlarını doyurabilmek için. Sokakta yaÅŸadıklarından yaÅŸayabilecekleri tek seviÅŸme bir sertliÄŸin bastırılması için kullanılmaktan öteye gitmeyecekti, farklıydı onların tanrısı. Ve onların günahları arasında vurup almak yoktu. Güçsüzü ezmek yoktu. PaylaÅŸmak deÄŸildi o tanrının öÄŸütleyeceÄŸi. Babana bile güvenmeydi alınan en deÄŸerli öÄŸüt.
BaÅŸkalarının deÄŸil yalnızca benim karanlığım. BaÅŸkalarının karanlığında bulamıyorum ben yolumu. Yalnızca kendi karanlığımda bulabiliyorum. Bir seçkinciliktir karanlık. SeçilmiÅŸ karanlıktır benim karanlığım karanlığı karanlık yapan. Sessiz ve puslu bir karanlık bu. İçinde yayılmıyor bağıran benin ses dalgası. Bağırsam da sesimi yutan karanlığım. BoÅŸuna bir karanlık deÄŸil bu. Sessiz olup görünmeyim diye üzerime çökmüÅŸ bir karanlık. YavaÅŸ yavaÅŸ çağırdığım ölüme ithaf ettiÄŸim karanlığım. Birlikteyken ancak gür çıkardı karamın sesi benim ÅŸimdi bensiz sadece susuyor. KonuÅŸsa da bensiz bir karanlık yutuyor cümlesini. Cümlesini gömdüÄŸüm bu karanlık. Topunu ateÅŸe bıraktığım aydınlatamayan bu yanışların hiç biri birbirinden daha karanlık olmadı. Sürekli söyleyen anlamsız bir boÅŸluk bu çaÄŸ. DaÄŸ gibi bir yücelik ve içine içine çökerek iyice büyüyen bir çocuk çokluk. Çok büyük karanlığın ortasında bile deÄŸil hiçler. Piç oldu iÅŸte sabahım bu zurnanın sesiyle sonunda doÄŸan bir sırıtan güneÅŸti yakan bu dünyayı. Kavura kavura geldiÄŸim yerdi. GüneÅŸ görsün yeter ama mezbelelik de olsun ucundan yanan, tutuÅŸan, vurularak gömülen serpintinin kumsalı yerleri bir kere daha ayırdı, boylam ve enlemlere açtım yüzümün orta yerinde sıfatıma gömülü bir hokka karakter arıyordu gözlerin. EÅŸsiz, yuvasız, özgür gözlerin. Giydiklerim ucuz upucuz ÅŸeyler oldu. Aradığım aydınlığı karanlığa yeÄŸlemedim iÅŸte. Seni çok sevdim ama tercihim karanlıktı. Tütün rahiyası sarıyor ÅŸimdi dudaklarımı benim. Benden çok uzakta yaÅŸadıklarının bir listesi de geçti elime. Askeriye demirbaşı asker ranzasında yanlış kaynaktan kopan o demirdi kör eden korkunç yalnızlığının pornografisi. Yalanların patolojisinden doÄŸan zor bir liste. EÅŸsiz ama rengin kör olanı makbul ne yazık. Üstelenen, üste çıkıp yükselten sözlerin dara düÅŸüp sonunda vardığı dipten yoksun kuyu. Koyultulan bebeklerimizin hınçlana hıçkıra aÄŸlayan, köklerinden edilmeleri kıldı bizi eÅŸsiz. Ancak ve ÅŸimdi. DoÄŸurganlıktan yana sorunsuz ama tercihen doymamayı isteyen, genç kalıp ölmemeyi, ölümsüz olmayı, yeniden doÄŸduÄŸuma tanık olamayacağımı bildiÄŸim kayıt dışı doÄŸumları kelimelerimin. Yazıldığı karanlığın kitabına has kokulu bebeklerim benim. Doyurucu karanlığım benim yoÄŸun ve isli. Sessiz ve boÄŸuk dibine kendi yetmeyen, dibine açıldıkça kararan boÅŸluÄŸum benim. Karaltılı sessizlerin izlerine sessiz puslar katan ısım. Yok olan isimlerin kinsizleÅŸeceklerini bilemedi bu haritaya sınır çizen beylerin korkunç koroları. Issızlık eklenen iÅŸlek bir caddeye bakıyordu o koronun odasından kara kara yükselen sessizliÄŸin ÅŸaÅŸası. İşte geldim dedim karanlığım karam. Barbarlığın iÄŸdiÅŸ edilmiÅŸ olmasından da korkuyordum karanlığım. Yazıla yazıla kara çalan ıssız içim. Ezbere yetkin, kilitli, ebediyen edebi olmaya yeminli bensiz olabilir misin? Ben istemesem, ben sevmesem morara morara kap kara olmuÅŸ dudağını kırmızıyla karalayan ben olmasam kim sever bu karanlığı bu kadar büyüye maruz kalmış gençliÄŸimize raÄŸmen kim buÄŸularıyla tüte tüte sıcaklanan kara sevgimin sıcağına gömülmeye benden baÅŸka kim razı edebilir o karanlığımı, tek ailemi bana ait olan. Aidiyet kusan güllerin açıkça alçalmalarından utanacağı yerde duymazlıktan gelinen o kin birikintisinde gün gelir boÄŸulur tüm boÄŸanlar aydınlığı. Karanlığa tercih edenler ezilir, çiÄŸ tohumlarını salamadan ayrılmaları saÄŸlanır yeryüzünden giden ve bir daha gelmeyecek olan kara alemin. Ama karadır karanlığımı karanlık yapan. YaÄŸlı karadır ve isli pusludur karaların en karası karadan doÄŸma bir adadır ya da bordadan aÅŸağı okyanusa inip çalkaradır da aynı ahir zamanda hem kana kana karadır hem kanayan hiç durmadan doÄŸa doÄŸa gelenlerin kalıntılarından da kalındır izi. Isıdır benim karanlığım, sonsuz buz gibi bir ısıdır. Bebeklerim kızdır, kızdırır oÄŸlan olan oÄŸlan doÄŸan bebeleri. Kara balondan bu iskeleye baÄŸladığım uçan balıktır oltamın kara kancasına takılan bu balon balık. Burcumun göklerinden inen talihsiz bir doÄŸum tarihi. Haritama çizilmiÅŸ karelerin karalarında çoktan ölmem gerekmez miydi benim. Gerekirdi elbette. Ama kaderim bu benim alın yazım.

SavaÅŸların ve iki bin yıldır var olan bir günahın çetelesine sunduÄŸum kurbanlardan oluÅŸan kanlı bir sunağın orta yerine koparılmış bir çiçeÄŸim ben. Bedenimden çıktığım yer ilan ettiÄŸim bu taşın kafamla buluÅŸtuÄŸu yerdir bu ruhun çıkarak kara izler bıraktığı bekledikçe kararan kanın içlendikçe piçlendiÄŸi girizgahıdır karargahımın yer aldığı orta yeridir dünyanın bu yeri. Tariflerimden çıkaramayacağım bir yol geçen hanı var hiç uÄŸramadığım ve uÄŸramayacağım. DediÄŸimi yap ama yaptığımı asla. Yaptıklarımdan çıkardığım derslerin sonsuzluÄŸunu sonu gelmeyen hatalarıma borçlu olduÄŸum gibi bir sır vereceÄŸim ÅŸimdi bize. İşte bu sır ile kaplayacak ve arkasını göstermeyen bir yüzler vadisi doÄŸuracaksın içime, hiç doÄŸmamış olan bilgece bir bebeÄŸin hafif dokunaksılığını yansıtacak bir ayna verecek tanrı sana ve sonsuza kadar güzel kalabileceÄŸini sanacaksın böylece. Böylece doÄŸmayacak güne, karanlığına kanılan bir kan gecesi bahÅŸedeceksin geceye. Böylece var olup gidecek geceler art arda. Her zaman kaybolacak uzak ÅŸehirlerde doÄŸan benzerlerini arayacak metafizik dünyam, bu böyle basit mucizelerle var olabilme geleneÄŸi sunacak sunağına alışkın olduÄŸum metalardan örüntüleri gömecek günün aydınlık yüzü ve gülümseyerek geçecek önünden altın mutluluk. Sükutu esas tutan bir dinleme aygıtı olduÄŸunu keÅŸfedinceye dek haykıracak olan bir sesten ibaretsin aslında. Öyleyse böylelikle sonsuza kadar var olabilmenin sırrını çözmek isterse var olduÄŸundan bugüne dek tüm simya ve adlandırdığımız senkronisiteler ve diÄŸer nice ÅŸeyler, eÅŸyalar ve tabiatları gereÄŸince, onlara bunu söylemenin bir gereksinimden geldiÄŸini hissedebileceÄŸim. Dilerseniz büyük resme birlikte bakalım. Ne demek istediÄŸimi anlatabilirim belki de. Ya da anlatamam ve olması gerektiÄŸi gibi olacaktır neticede. Sınırsız bir özgürlük taşımayan hiçbir ruhun açlığı açlıktan kabul görmez ruhlar meÅŸrebinde. Esas olan açlığın bastırılmasıydı ve önü alınamayacak bir yemleme keÅŸfedildi. Sonsuz bir tükeniÅŸe ve oradan da yeniden var olmaya dayanacak bir üreyiÅŸ. Böylece tükeniÅŸ ve üreyiÅŸ döngüde yerini alacak ve yem kaynakları asla kurumayacaktı. Böyle bir döngüde yemlerin beslenebileceÄŸi kadar bir özgürlük alanı var olacaktı. Esas olan açlığın bastırılması deÄŸil sonsuz ve ansız bir beslenmeydi. Bunun farkına varan varlıkların diÅŸi olanlarına av partilerinde özel bir ÅŸiddet ÅŸöleni bahÅŸediyordu hükümranlıklar. Eti elleriyle ve diÅŸleri ile parçalayacak, besinin özü olan analarımızdaki sütü en ak hali ile emanet edecekti ÅŸiddet bize sunabileceklerini. İkircikli görünen gösterileri izlemek her zaman bu kadar ilgi yaratır mı bilmemem ama ÅŸefkat ve ÅŸiddet arasında ince bir çizgi olmadığına eminim. Åžefkati aradığım yerse diÅŸi bir kurdun göÄŸsünün tam ortası olabilir. EvcilleÅŸmiÅŸ bir erkin bedenine sahip olduÄŸumu söyleyebilir ancak hapsolmamış olduÄŸumu eÄŸer ÅŸartlardan biri bu ise deklare etmek de isterim. Ancak bu bir ÅŸartsa. KoÅŸulların yeterince olgunlaÅŸmadığı coÄŸrafyalarda deklarasyon ÅŸart da koÅŸulu olabilir. Baskın bir cinsiyetin hükmettiÄŸi bir gezegenden daha vahÅŸi bir cehennem olamaz. Bedenin parçalanması ve ruhun un ufak olup atmosfere karışması, gezegeni yaÅŸanmayacak hale getiren bir aşırı ısınma ile yüz yüze getirmeyecekse ne yapacak. Gezegenin toprağı bedenlerden oluÅŸmaktadır artık atmosferinin olduÄŸu gibi. Öyle ya da böyle ölü canlardan bir toprak ve ciÄŸerime dolan bu tozun anatomisinde var olan bir bozuk zihniyet ve yürek dışı bir vicdanın izi var sanki. Kokmuyor kokamıyor ölüleriyle bir cehennem olmaktan uzak, insana ait sevecenliÄŸin ısısında barınan, cennete ait mikrobiyolojinin çeÅŸitliliÄŸinden doÄŸan ve bembeyaz bacalardan tüterek buram buram aÅŸk da kokmuyor kokamıyor bu okyanus evi; bir türlü ne olacağına temelinde yatan cesetlerin çürüyememesinden boÄŸulan, nemlendikçe nemlenen bir mumyalar evine dönüÅŸüyor. PeÅŸimizden kovalayan kuruyamayan batıl tutkular var. Yer etmiÅŸ, yuvalanmış esanslarımıza birer birer, ucunu avcunun içine gömdüÄŸü kara sapı bileÄŸinden sarkarak tehditkar bakıyor gözümün içine. AÄŸzımı açıp tek söz edemiyorum, arka sokaklarda biriken benlerden ağır ağır bir kriz örülüyor bu sefer. Varlığımın kökenine gelip dayanıyor esnedikçe esneyen bir duvara dönüÅŸüyorum. Başımın ağırlığı deÄŸiyor meydanına bu kentin bu sefer, temellerimde denizden çalınan kum deÄŸil, bir vahÅŸinin gelip de insanlığıma kıymasın diye genç hafızlara okuttuÄŸum bembeyaz bir toz ve donmuÅŸ kaskatı kesilmiÅŸ ilahi bir nefes gibi dikilmiÅŸ, sakinlerini koruyan bir cennetin uçsuz bucaksız kapıları yer alıyor önümde, yalnızca bana ve bize gerinerek açılan, açıldıkça gülümseyen bir kapılar ÅŸahı. SüreceÄŸimiz oluklara akan, alay alay koyulaÅŸan birleÅŸmenin yeÅŸerttiÄŸi rayların üzerine tüten o çelik, ÅŸahanların bin yıl saklayıp iksir ettiÄŸi bir ota dönüÅŸüveriyor. Ve ÅŸarkların ardında doÄŸarken estirdikleriyle serim serim serinleten rüzgarına kapılıyoruz iÅŸte gelip geçiveriyor önümüzden doÄŸu ekspresi! Kadim bir teknoloji gelip buluyor bizi arka sokaklarında bu ÅŸehrin. Belki de zorbalığın iktidarına direnen güçlü kolları tutup kaldıracak bizi koltuklarımızın altından tutup, kıçımızı kollayacak, sarıp sarmalanmamız gereken pamuklara yatırıp büyütecek gözümüzün nurunu, iliÅŸtirdiÄŸimiz eklere bırakmayacak izleyenimizi, konumuza sabitleyip, yeni bir vicdanın oluÅŸmasına da vesile olacak bu güçlü kol böylece. Hepimiz bir arada olabileceÄŸiz orada, o kollanması gereken yüreklerin birleÅŸtiÄŸi yerde oluklanıp rayımıza oturacağız. Oturmak bize yolu açacak oturarak kazandığımız yolu tüketemeyeceÄŸiz bile yaÅŸayarak. Efsanelerimizden doÄŸan irili ufaklı masallar saracak yeryüzünü. Orada o yeryüzünde birer orta doÄŸulu olacağız, seçtiÄŸimiz en zor coÄŸrafyada bizi biz olarak tarihe kazıyacaklar; adlarımızı ve soyumuzu sopumuzu. Gelecek kuÅŸakları ezen, kavurup eleyen bir rüzgar icat edecek olan tehlikeli bir iktidarın var olma savaşı gelip bacaklarımıza dayanacak sonunda. Dizlerimize kadar atmış olduÄŸumuz bir iklimin selinden kurtulamayacak orada eksilmeye baÅŸlayacağız kendimizden. Boylarımızı biçecek kıtlığa kıran getirecek bir kara iklimin kesilmeyen fırtınasında eÄŸilerek dizlerimizin üzerine çökemeyeceÄŸiz bile o zaman. Dizlerimizden aÅŸağısı olmayacak çünkü. İşte bu nedendendir ki kazanımlarımıza sıkı sıkıya sarılmalı ve elimizde sayısız savaÅŸla ve kayıpla biriktirmiÅŸ olduÄŸumuz yeryüzünü terk etmemeliyiz zorba bir iktidara.
Bir kurtarıcıda umut aramanın faydasızlığını keÅŸfediyor insan ama bir hiyerarÅŸiye ve ille de buna uygun bir lidere ihtiyaç duyduÄŸunu nedensizce itiraf edemiyor kendine. Belki bizim kadersizliÄŸimizin kökenidir iÅŸte bu zehir. Kökümüze kazınmış bu lanettir bizim bir iki gömlek büyümemize engel. Bir iki adım daha atıp bulunduÄŸumuz yeri yakan ateÅŸten sıyrılmamızı istemeyen, bize karşı iÅŸlenmiÅŸ, metafizik bir suçtur bu. Bizi klanlara ayıran ve dost ve akrabalarımızın diÄŸer klanda kalmasına neden olan geniÅŸ kapsamlı bir suç. Bir medeniyetin medeniyet olmasına engel olan, çareyi bir yarışta deÄŸil bir ortaklıkta arayan insanın kökenini, var olma sebeplerini elinden alan, dünyanın en eski en köklü ve en büyük suçu. Madem ki medeniyetin doÄŸuÅŸunda, evrimin iÅŸleyiÅŸinde ve kayıtlı tarihin var olmaya baÅŸladığı zamandan bu zamana kadar, temelde bir sorunun yattığına inanmamız bekleniyor, bir kurtarıcının, takip etmemiz beklenen bir yol göstericinin var olmasına duyulan inancın da inancın kökenlerinden temizlenmesi gerekiyor. Bize fayda saÄŸladığına inandıklarımızı önce rütbelerle ödüllendirdik sonra kendimizden üstün kıldıklarımızın kölesi olmayı kabullendik. Gücün ve enerjinin potansiyelini barındırmaya muktedir, yaradılıştan gelen bir kumaşın varlığını kabul etmeyelim demiyorum, bu kumaÅŸa sahip olanlara vakur ve mütevazi olma hakkı tanıyalım sadece. Onlara bize hükmetmeleri için bir asa hediye etmektense bizim için var olduklarını, sıradan insanlar olmadan sahip oldukları potansiyelin anlamsızlığını keÅŸfetmelerine müsaade edelim. Bir sürünün her bir üyesine has benzersiz birer görevi olduÄŸunu bilmek ve bu görevlerden hiçbirinin birbirinden daha nitelikli ya da daha özel güçlere sahip olmaktan geçmediÄŸini anlamak ancak medeniyetin kökeninde yatan esaslardan biri olmalıydı. İlahi bir sahiplik ehliyetini bir lider seçip atamak, birliÄŸin sorumluluÄŸundan sıyrılıp her konuda iÅŸaret edebileceÄŸi bir aklını ve vicdanını devretme ikiyüzlülüÄŸünü kabullenmek gerekiyor.
Dinmeyen ve bitmek tükenmek bilmeyen bir özlemin uzadıkça uzayan döndükçe dönen göstergesi. Attığım okun hedefini bulmaktansa vurup, yıkıp geçtiÄŸi yaÅŸamın ağırlığının üzerime binmesi, öldürüp eÅŸsiz kıldığım zamanın ÅŸimdi alınmış tüm önlemleriyle bu öldürmeye dayalı iç güdüme yasaklanması, sonsuz bir geleceÄŸin varlığının habercisidir belki. Bana deÄŸil yalnızca, kendime seslendiÄŸimde, cevabın kaynağına doÄŸru giden sonsuz bir yanıtlama senkronu geliyor art arda. Art arda var olan benler beni yanıtlamak için sıralanıyor; bir refleks bu. İstemli bir refleks, beni kendimden korumak için oluÅŸmuÅŸ olmalı ama birilerinden ve sıfırlanışlardan kopyalanmış bir paragraf olduÄŸunu manzarayı görür görmez anlayabilirim. EÅŸsizleÅŸtirdiÄŸim ben, bensiz, lekesiz bir benzersizlik anıtının üzerime atıla atıla kendi yolunu kaybetmiÅŸ taklitlerimden oluÅŸturduÄŸum bir top güllesi kadar atılası, vurulası, parçalanası, yok olası imkansız madde ve etkisinde bırakacağı sayısız, uçsuz bucaksız askerler. Her biri birer samuray kadar cesur neferleri olan dünyayı algılama ordusu, reseptörlerden çizilmiÅŸ sonu beklemekle gelmeyen bir kıyamet. Durmak ve beklemek deÄŸil geride kalanları, atalarının öÄŸüdünden çıkamayacak kadar tanımayan dünyayı, dünyaya ait sözde insanlar. Özlerinde var olan korunaklı bir korun özüne yayılan göz göz olmuÅŸ, közlenmiÅŸ bir söz yumağı. Ellerimde nice bahaneler kanatacağım ÅŸimdi ve hanelere damlayacak demetlenmiÅŸ beyaz damlalar tütecek gerisin geriye açılan portallardan. Yerin göÄŸün üzerinde açtığı dinamik kapılardan geçerek süzülecek aÅŸkın baÅŸka bahara akan taÅŸkın kokusu. Çiçek kokacak mı peki diye büyülemek isteyecek büyücüler bu illüzyonu. İllüzyonların da kokuları olur. Var bak hafızamda duruyor midyenin tenekeye verdiÄŸi ağız açma, göz yumma tepkisi. AteÅŸte yanan cehennemi bir piÅŸme refleksidir baÅŸ kaldırı. BaÅŸlar yukarı ve her bir sloganın cayırtısı ayrı kopar. Bir silahın namlusudur bu kuÄŸu boynu ve eti tetiktir kuÅŸların. Barbarın eline bir bahane verir kan döngüsü. Oluk oluk kanın döne döne boÅŸalan kaynağı benim bu başım. Başımdan vurulmadan yaÅŸamımı devam ettireceÄŸim bir döngü. Kanımın anda kalması ama moleküllerimin küllenerek geçmiÅŸi de geleceÄŸi de söndürmesini mümkün kılan temiz tertemiz beyaz bembeyaz kül. Gül ki çiçeklensin beyazın ordusu, alnında kara lekelerden vurula vurula damgalanmış leylakların dokunup da küle çevirmediÄŸi baÅŸka bir renk yoktu gökyüzünde. Öyleyse nedeni de belliydi benim olanların hiç huzura kavuÅŸamayacakları besbelli yazıyordu tenlerinde, dövülmüÅŸ, yorgun ve bitmiÅŸ hallerine övgüler yağıyordu bulunduÄŸum yerden. Taç töreni sahnelenebilir mi benim hükümranlığımda. O taçı taktıysa eÄŸer kaçmayı da bilmeliydi krallar. SavaÅŸmak kurtuluÅŸ getirmeyecek, ÅŸehitler cehennemde alacaklar soluÄŸu. İşte bu gizli anlaÅŸma bir taraf ile yapılan, günahları da eÅŸitleyecek ve bir öldürme ÅŸöleni bahÅŸedecek yalnızca silahlanmış olan reseptörlere. Benzerlerini ipe dizecek, böylece eÅŸsizliÄŸi çağıracak ama sloganlarını atarken karışıp gidecekti kararanların ortasına inen, ansızın bir girdap olan yumruÄŸum. DoÄŸduÄŸumdan ta bugüne kadar kavgalı olduÄŸum ruhlardan oluÅŸan bir arınma havuzuna çattığım çeÅŸmenin lastikten bir contası bulunmuyor ama damlatan bir aÄŸzın kahreden ÅŸoven sözleri ile yumuÅŸamış, yosunlara bürünmüÅŸ bir ahÅŸaba oturan düÅŸman tutuyor bu kapının sürgüsünü. Bilmiyorlar cehenneme açılıyor bu hamamın en kuytu köÅŸesi, kaynayan sularıyla temizlenip paklanıyor ve özünün cehennemden geldiÄŸini unutuyorsun bu korun. Korunaklı sandığın bir kuytuya saklanmaktan baÅŸka çaresi kalmayan koÅŸmaktan yorulmuÅŸ bir kaçkın aÄŸzın kanarak içtiÄŸi suyun bu bedenin ter damlalarından oluÅŸtuÄŸunu da öÄŸrenmeden temiz bir ölümün var olabileceÄŸine inanıveriyorsun. Kramplar eÅŸliÄŸinde can çekiÅŸerek var olabilen bir tatlı ölüm. Tüm gösteriÅŸi de bir aldanıştan ibaret iÅŸte. Ölüm can çekiÅŸiyor burada. Bu ıslak altının sükut ettiÄŸi yerde gizlenen binlerce irili ufaklı Habil ve Kabil’in taşıdğı bıçaklı saldırmalar. BaÄŸrıma taÅŸ bastığım zamandı saldırılarının baÅŸladığı zaman ve ben yara almadım çünkü zaten bir taÅŸtan oyulmuÅŸtu kalbim. Saplanan en sivri en keskin bıçağı kör ettim böylece yüreÄŸimde. Söndürdüm bu saplanmaktan hiç vazgeçmeyen aÅŸkı baÄŸrımda. BaÄŸrımda bir taÅŸ yanıyor, bu senin yüreÄŸinden esinlenen ÅŸeklinde kalbin aldığı bir yorum deÄŸil de nedir ki. Sahte bir sevme sanatı ekÅŸi bir eriÄŸin sarararak tatlanması gibi yazın sonuna kadar beklenmiÅŸ bir komposto deÄŸil de nedir benim aÅŸkım. Ailenin babasının piÅŸirdiÄŸi bir erik tatlısı bu yaÅŸam. Kütür kütür olması gereken eriÄŸin bir hoÅŸafa dönüÅŸmesinin asıl nedeni hem yazın son bulduÄŸunun habercisiydi hem de rüyalarımızın bir rüya olarak kalacağının garantisiydi. Babandan kalan bu bu miras bu kadardı hepsi iÅŸte. Bayat bir ekmeÄŸin içi kadar gerekliydi yer alması gereken yerinde, ayağının etinden elde edilmiÅŸ bir köfte. Ancak bu kadar lezzetli olabilir. ÅžiÅŸe geçirilmiÅŸ bir yetmezlik hali. Doyumsuz bir ÅŸölen parmaklarından kıyılan, sıyrılan susuz kalmış çölleÅŸmiÅŸ derine iÅŸleyen tuzun ruhu bu iÅŸte yeniden hepimizi dirilten bir aÅŸkın sonsuz ızdırabı, iÅŸkencesi esmer etini eÅŸsiz bir piÅŸme biçimine soyan, silahlanmış kanatların eritildiÄŸi bir demir döküm karası teni benim sevdiÄŸimin, ülkelere kadar varan bir zenginliÄŸin yarım yamalak bohçası, silahlandırılarak borçlandırılan milletlerden beklenen melezlerin derisinin deÄŸeri kadar etmeyen küçücük, serçe sırça aÅŸkımın oyulan gözüdür kuzgunlara açtığım bu yemlik. Sonsuz olmayı bahÅŸetmiÅŸ ama ölür ölmez hatırlardan silinmeye söz vermiÅŸ bir hiçlik okyanusudur koynumda besleyip büyüttüÄŸüm bu bedenimin ısısında sabitlenen mermi. Kuzgunlarımı vurulmayacakları bir yüksekliÄŸe taşımışım ben. Åžimdi tepeden tırnaÄŸa donanmışım donduran yokluÄŸunla ancak bir kuzgun besleyebiliyorum. Bizim kuzgunumuz bizden çok önce doÄŸan ama bize ait bir kanatlı, dilediÄŸi kadar yüksekte koruyorum onu. Yılanların zehrinden en uzak köÅŸelerde var ettiÄŸim silahsız bir çıplak dil gizliyorum kuzgunuma ait. Çırılçıplak karasal bir iklim, adı olmayan tek kızını doÄŸuracak mevsimlerden; yaz olduÄŸu kadar yaz, kış olduÄŸu gibi benimsenip kabullenilecek. Her içinde bulunmadığım iklimin kuraklığını dilime sindirecek ve sözsüzlüÄŸünü barındırmayacağım, bu sessizliÄŸin içine doÄŸuracağım bir çığlık olacağım geçmiÅŸe doÄŸru fırlayan bir cümlenin içine hapsolarak camdan fanusumu çatlatacak, çekimi serbest kılacağım ve uzayına karışacak tuzla buz olmuÅŸ kanım, serinleyecek, bedeninin en ücra en gizli köÅŸesine ekileceÄŸim seni sen gibi soluyan atmosferine.
Etkisi ölçülemeyen patlamalardan meydana getirilen sayısız yıldız var göÄŸsümde. Tenime dikilen kırlaÅŸan aÄŸaçlardan bir orman var bembeyaz. İçine girdikçe sıklaÅŸan çıktıkça azalan azalmayı göze almış fanilerden bitmeyen eskidikçe eskiyen bir fenomen. EÅŸi benzeri bulunmayan bir gider pusulası var iktidarımı sürdürdüÄŸüm bedenimin köylerinde. Işık arayan ve kararmayan gecelere sonunda mahkum edilmiÅŸ bir istekli pınarın döküldüÄŸü yere vidalanmış sökülebilir evler. Sökülüp atılabilir, bir daha yüzleÅŸmemenin maruzatına gerilebilir ipekten örtüler. Bu örtülere sardığım boynumdan geçen damlalar var yüzümün aynası kıldığım, bucağın her bir hanesine bağışlanmış kansız, savaÅŸsız ayineler. Her bir törende yeniden çatılan bıçak bileyin deÄŸiÅŸmeyen yeri, bu köylerin tek taÅŸları, başımın ağırlığına kazınmış mızrak uçlarından geliyor saçımın kökeni. İlk terk ediÅŸten bugüne kadar geçtiÄŸim her yolun lanetlenmesinden daha büyük bir gerçek taşımıyor bugüne kadar yaÅŸadıklarım. Emaneti genç yaşıma raÄŸmen taşıyamamış olmamdan duyulan büyük bir öfke ve bu öfkelerin sahiplendirilme törenlerindeki yeri doldurulamayan yokluÄŸum. SoyundurulduÄŸum rollere biçilmiÅŸ sözlerin dilimden beklenirlerken reflekslerimden gelmesi ürkütüyor bu karanlık iktidarını dilenci çetelerin. Asırlarca biriken kuruÅŸlardan bir ordu dökülse daha deÄŸerli ve daha güçlü bir direniÅŸ bulamaz, aydınlığı vaat eden, ermeyi var olmaya eÅŸ tutan bilinç dışında bir ışığın renklerinden birine tutunmuÅŸ, alanı canı pahasına savunan parçacıklar; ancak ağırlık tutmayanın uçuculuÄŸuna has mert askerlerden oluÅŸan tarafın basit çetesi. Susuyorum ve susacağım sonsuza dek, tek nedenim, sana bırakmam gereken alanların niceliÄŸi ve büyüklükleri. Sonsuz, uçsuz bucaksız bir boÅŸluk seyretmeyi sevdiÄŸin sınırsız olasılıklardan oluÅŸan, birbirini terk etmeye düÅŸünmeden bile karar verebilecek bir emir komuta zinciri, kaynakları birbiriyle kavuÅŸan bir demir havuzu, suyu bulunmayan kor demirin doldurduÄŸu bir görkemli gök yüzü meÅŸalesi. Yer yüzü aÅŸkın yüzü oluncaya dek kanayacak, kaynağından durmaksızın kırmızılaÅŸan bir buharı soluyarak piÅŸecek bir soluma organı ÅŸimdi benim ciÄŸerlerim, prenslerden ve krallardan çok daha uzun seviÅŸme saatlerine göÄŸüs gerebilecek büyüklükte içersilenmeye en alışkın solungaçlarım. Sıradan bir günü gün kılan nedir benim seviÅŸmeyi ibadete dönüÅŸtüren ruhumun sızısından baÅŸka. Sızım sızım sızlayan erkimin müthiÅŸ iktidarıdır en ücra haneleri baskınsız bırakmayacak, her bir hanenin kor ocağına bırakacağım bir benzersiz iklim yeÅŸerecek o zaman ebediyen benim olan verimli arpa tarlaları, boyu kadar yol alacak düÅŸen vurulan bedenlerin art arda sıralanmalarıyla eriÅŸeceÄŸimiz o kesin zafer. Zafer de bir yanılgıdan ibaretmiÅŸ oysa. Alanlarına hükmedemediÄŸimiz nice cevherler birikmiÅŸ eski krallıklar var ÅŸimdi. Gerçeklerine mitlerimizle bile yanaÅŸamadığımız özgürlükteler, ektiklerini biçecek kadar bilgi sahibi, ilim ve irfandan yoksunluklarını kalın dersliklerine birer temel olarak gömebilmiÅŸ engin, ileri uygarlıklar. Hataları için ayrı kilimler ören, sıradan makine halılarının kapladığı coÄŸrafyalarda bile bu ağır toprakları birer mezara çevirmeyi sindiremeyen vicdan sahibi gerçek hükümdarların var olduÄŸu sert iklimlere gebe, uçsuz bucaksız daÄŸlardan ve onların kayalıklarından denizlerine bir deniz atı gibi uzanan ve en gizli milisleri avuçlarıyla kavrayıp kanayan yerlere tütün öbekleri gibi basan, doÄŸal kanamalara geçit veren, ovalarında vadilerinde biriktiren, çukurları yasaklayan hükümlere sahipler. Karanlıktan yapılmış bile olsalar aydınlığa filizlenecek yeÅŸerecek yeni patikaları, sonu uçuruma bile varacak olsa geniÅŸ savanaların haritalardan dışlanmadığı ölümüne özgür, yaÅŸamaya susamış, bir güzel manzarayı sahiplenmek uÄŸruna durmadan savaÅŸan eÅŸ kralların savunmalarında çaresiz kaldıkları silahların yapımını, yaÅŸamlarına gözlerine yumarken ezbere okuyan askerleri hazır bulunan kıtalar, öldüklerinde heykellerinden geçit vermezleri kurgulayan has ÅŸehitler, ceset olmadan taÅŸ olan gerçek neferler. Nefretten örülü duvarlara her zaman galip gelmiÅŸ mancınığın yün mermisi. İlmek ilmek örülen göz nuru savaÅŸlar, gözdelerimize giydirdiÄŸimiz emekten yelekler. Endamları ile birebir ilgilendiÄŸimiz kiÅŸisel koç baÅŸlarımız, kaleleri burçtan burca fetheden ve bu düÅŸman korundan savrulan yanarak giyilen kan rengi gömleklerin bedenlerinden tek tek sıyrılıp yalnız atıldığı cehennemi çukur. Tek ve biricikliÄŸi isteyen çifter oyuklu kör, arsız medeniyet. Bir sonsuz av kuÅŸağı kurup avcılarını tayin edemediÄŸimiz, kendiliÄŸinden dikenli özlere ardına kadar açık bırakılmış hain kapıların bezirganlığı. Öl de ölelim nidalarını koydukları isimlerden esirgemeyen ebeveynler. Bitmeyen bir tablo asılı ÅŸimdi sınırlı duvarlarında ölümün. SonsuzluÄŸa biçilmiÅŸ bir koyu kalın kaftan ölümüm. Sır deÄŸil, bir keskin yaranın açılmış, dışına ifrazat kusan bütün bir bedene seslenen biz insandan yapraklar. Ancak kuruyarak düÅŸebileceÄŸim bir toprak yeryüzü, harcına kemiklerimin tozunu karacağım dünyadan bir kale kara kalemim, kömürden bir göz deÄŸil ancak zümrüdüne ışıklarda tanık olabileceÄŸim birer eÅŸsiz yalan çukuru. Beni terletmesinden titretmesine kadar hayran kılan güçlü bakışlarının mıhladığı ancak etten olan tatsız yüreÄŸim. Bir dev beklentiyle ısırılmış kanadıkça kanamaktan yılmayan kırılgan, yırtılmayan çanak sırtlarım, biriktikçe gözlerinden sindire sindire akıttığım olgun yaÅŸlarım ayaklanan, başını vurulmaya kondurmadan uzatmış bir bekleyen ve bekledikçe çocuklaÅŸan hırçın azmim. İşte yaklaşıyor fırtına kollarını açmış, saçılarak karara karara çöküyor her bir köyün üzerine ayrı ayrı atanmış hızı ölçülemeyen, yangınları sayısız merkeze taşıyabilecek susuz kılınmış kuyular. Kıyıları bile denizin suyuna deÄŸmeyen deÄŸemeyen yalnız bir sahil kasabasına tuz taşıyan kara vagonları ancak yıkılmadan ayakta kalabiliyor, bu benzersiz yıkımın tek dokunmadığı sıralanma iÅŸte bu kara vagonlar. Yoksa önüne kattığı hiçbir ÅŸeyi tanımayan bu yüceliÄŸin tanıdığı her canlı birer güce tapan cüce.
İnandığım birliÄŸin bir resmi bu hepimizi çeken, alevden kazanında koca bir madeni eriten kara lokomotif, kendi isinden kararmış bir gövde, kendini boÄŸup açan düdüÄŸün hüznünden kulakları yırtılıyor dünyamın. Sonra, ezilip tozlardan çıkan bir kıvılcım deÄŸil yeri göÄŸü iÅŸgal eden ateÅŸ. Ancak bir küreÄŸin yanağıyla fırıncıya has kaba kuvvetin kırdığı taÅŸ katmanının yüksek harı hareketi veren bu heybetli lidere. Ne çok isterdim böyle bir makinem olsun dünyayı arşınlayayım mahkumlar durmadan örsünler demirden ağı. Hiç durmadan bir köprüye çıkayım sonra oradan bir ÅŸehre varayım ve ilçelerine hasırdan örülmüÅŸ can yongaları içinde mektuplar dağıtarak ilerleyeyim dünyanın eksenine doÄŸru. Makinem uçmaz ama kaybolabilir o da Saint Exupery ve posta uçağı gibi. Bir çölde deÄŸil ama bu sefer bir denizde belki. Karışıp giderim dünyanın sihirine Kararan yalnızca kendi gövdesi deÄŸil de yüküne ait vagonları olunca durup kalkamayacağını görebiliyorum makinemin. Onu iten bu vagonları mı ve o vagonların kömür yükü mü ve fırıncının küreÄŸi mi elbette. Elbette o!
BaÅŸlangıçlar alışılmışın dışında eskimemiÅŸ alışkanlıklardan türeyen bir hayali kovalayıp duruyor. Bu nedenden mi tazelikleri lafın geliÅŸidir. Hiçbir baÅŸlangıç bir yenilik sözünde durmayacak. Sayfayı yazan bir yazar oldukça, kendini övüp gözdağına binen varoluÅŸuna muhtaç, inanmış diÄŸerleri. Yinelenecek kavga ve savaÅŸ bir sevgi gösteriÅŸinin bitmesi ardından. Ayıklanacak eve alınan taÅŸlar kucağımdan, rabıtalara düÅŸecek patır patır, çizecek zarif bir yol açacak kendine bu zayıf vernik üzerinde. Elde bir cımbız kadar küçük fırçalar, oyukları yeniden doldurup baÅŸlangıç diye satacak alıcısına, kiracısına. Evimizin içinde göÄŸümüzü izlerdim bir zamanlar. Bir ailem vardı o zamanlar, ilk defa yaşıyordum köklenmenin belirtilerini. Bir tutku gibi sarmıştı beni olduÄŸum yer. Yere akıyordum, doÄŸrulmuyor sızıyordum banyonun kapısından ocağın buharıyla birleÅŸen ve bir piramit davlumbazın sindirdiÄŸi karman çorman kokular, tüttükçe tüten sönmeyen tütün meÅŸaleleri ile gezindik rabıtaların üzerinde kunduralarımızla. Sonra paten oldular da üstüne göz çizdim böylece. Göze geliriz diye. Geldik de. Bir baktık yanmış odamız, perdelerimiz düÅŸmüÅŸ, korniÅŸ kopmuÅŸ yerinden toplanmamış yatağımız bıkmışız evin temizliÄŸinden, masrafından. Bir masif ahÅŸabımız da yok yalnız sadece rabıtalar var üzerinde gezdirdiÄŸimiz evciliÄŸimiz; akÅŸam oldu yatalım biz. Tabi ve doÄŸal bir süreçten geçiyoruz bıkmadan uzanmadan yaÅŸamaktan vazgeçtim ben de bunu. Bir ev kur bir aile ol ve yok ol. Bir ev kur bir aile ol ve yok olama sonunda. Sonunda sana yaÅŸamın anlamı kılınmış ezberlerine tutunamadığın için yok olama bir türlü. Okumaktı sadece baÅŸlangıç ama ezber istedi müfredat iÅŸte. Hafızası yetmeyeni damgalayacak, sınıfa gömüp bir de anıt dikecekler üstüne, doÄŸuÅŸtan gelen bir özgürlük deÄŸil bu iÅŸte yapay bir sahiplenmeden zevki icat edilmiÅŸ yüzümüze yüzümüze. Bir toz alayım diyerek yanımdan kalkan ve bir daha haber alamadığım tek kiÅŸilik ailem. Ne zaman bu kadar gaddar oldu benim babam kucağına atlarken yıkılıverdi mutluluk yerlere. Beni bırakıp gidersen sana böyle olacağını söylemiÅŸtim ben. Kulak asıp inanmadın bana. Oysa ben bildiÄŸim tüm yalanlarına inanmaya hazırdım, benimkiler gerçek olsalar da ağırlardı ve taşıması zor, buna raÄŸmen iÅŸtahları kabartan bir çekiciliÄŸi var benciliÄŸin. Tutku varsa göz yumulur bazen. Ama olgunlaÅŸmış tutkunun hali iÅŸte bu derviÅŸlik, bu ebelik bu sınırsız hoÅŸgörünün zırt dediÄŸi bir yer var; sahiplenmenin çocuksuluÄŸundaki ilkelliÄŸe yakılan ışıklar, bir zehri tüm bedene yayan bir nöro iletken bu ışıklar, bu vasat kokulu batıni tutkunun tütsüsü. Kurutulmadan yakmaya çalışılan bir çiÄŸ oluÅŸun acı çığlığı. Yüzümü dönemem bir daha bu merhametsizliÄŸe ne kadar istesem de dönemem ısısına bu evlerin bu ailelerin kurduÄŸu büyük alanlarda, limanlarda ve boÄŸazlarda kuru kuruya satılan taÅŸ ipleri, kucağıma eteÄŸime baÄŸlayacağım taÅŸlarımı kat kat attığım verniÄŸimi kurutarak baÅŸlayacağım; bu giriÅŸken ruhun bir sonu var elbette, o sonda görüÅŸeceÄŸiz yine, arka bahçeye açılan ÅŸah kapılar, damar damar rabıtaların ÅŸimdi bir kapıya dönüÅŸmüÅŸlükleri. Yok mu! Aldatıyor iÅŸte insanı. Kunduramı vurup yıkıp geçsem mi ferahına bahçenin, bahanemi kanatsam parmağımın ucuyla kandan çizip deseni. Neyin içinden nasıl çıktığımı görebilecek misiniz siz. Ya da yaÅŸadığım her bir ağır öykünün mimarının ben olduÄŸuma karar verip ne halim varsa görmem gerektiÄŸine mi hükmedeceksiniz. Birçok ÅŸeyin, olan ve bitenlerin de, kaderin de kendine ait bir dinamiÄŸi olduÄŸunu ve benim ne yaparsam yapayım sadece hayranlıkla izleyip besleyebileceÄŸim kadar sevginin ve bu bana ait olanların etkileri dışında hiçbir ÅŸeye dokunamayacağımı, bilinçli bir tercihten, yaÅŸamın bana sunacaklarının aslında çok dışında olduÄŸunu anlayabilecek misiniz. Herkes gibi bir deneyimden ibaretim ben. Dünyayı görebildiÄŸim her noktadan durup görmekten ve izlemekten baÅŸka elimden gelebileceklere baktığımda; yalnızca bir insana duyulan sevginin ve tüm gücümle harcayacağım bir emeÄŸin dışında yapabileceklerimin neler olduÄŸuna baktığımda; elimdeki tek ilahi gücün yukarıda bahsettiklerim dışında hiçbir yerden gelmeyeceÄŸinin farkına varıyorum. Öyleyse ben ve dostlarım, bugüne kadar sadece beni tanımakla yükümlü bir liderliÄŸini yapmadığım tebanın belki de söyleyeceklerime kulak vermesini umut edebiliyorum. Yalnızca sesimi dinlemelerini ya da yazıklarımı okumalarını hayal edebiliyorum. Nasıl var olabildiÄŸimle ilgili onay beklemiyorum hiç. Kendime yapmam gereken yatırımların hiçbir yerinden bir kazanç sekansı ummuyorum bu hayattan. Duygulanımım çok basit bir düzeyde etten ve kemikten oluÅŸuyor. Evet bu kadar basit ve elle tutulabilir benim rüyalarım. Bir çift gizemli göz, altında onları taşıyan güçlü ve heybetli bacakların beni ezip un ufak edecek kadar hissizleÅŸebilen bir deve ait, her bir noktasını öpüp koklamadan geçmeyeceÄŸim bir insan bedeni bütün hepsi, bu ilahiyatın sığabildiÄŸi ilim ve irfan kuÅŸağı.

Demirden Korkan Tren

(Fanzin) 

KORKU1_edited.jpg
KORKU3_edited.jpg
KORKU2_edited.jpg
damientatooo.jpg
damienn yazı_edited_edited.png
damienpic.jpg
damienpic.jpg
IMG_4176.jpg
babamveben.jpg
babalarveogullar_edited_edited.jpg

SAAT YÖNÜNDE DÖNEREK ANI YAKALAMAK

saatyönü2_edited.jpg
dedemveportmantosu.jpg
IMG_4181 (1).jpg
0_edited.jpg
vssson.jpg
ahlakve duygu.jpg
IMG_1812.jpg
IMG_1081.jpg

YAPAYLIÄžI BENZERSİZ CEMİYET, ÇANTA FEMİNİZMİ VE GURUR DUYULASU GÜMÜÅž KAÅžIKLA DOÄžAN FUCKER SANATÇI DOSTLARI

Çok önce bir süreliÄŸine birbirimizi çok sevdiÄŸimiz bir sevgilim ile bir arkadaşımızın evinde misafir kalmıştık. Keyifli mekandı ay hatırlayamadım meÅŸhur Vakko bir kanepesi mi ne vardı ama yarısı yerde yarısı göÄŸdeydi dolyasıyla sadece yere minder atar eski pahallı ve çöp olmuÅŸ o mobilyaya bakarken ikimizde ÅŸunu diyecek tiplerizdir hani olsa param gani gene de vermem tasarlarım be mobilyamı kendimin kılarım. Neyse biz küçük burjuva ailesi iÅŸçi olsun beyaz yakalı çocuÄŸu olsun biraz dinlenmesi ve dinlemesi de aynı dikatte insanlar olursak kimseyi sınıflara ayırmaktan, bir ÅŸey örenemeyeceÄŸimiz kimse olmadığına inanmış aktivitesi yormayan ve özgürlük alanını yozlaÅŸma dışına çıkarmayı öÄŸrenmiÅŸ insanlarsak da size bir ÅŸey söyleyim sadece latin Amerikan antolojisi bile okumuÅŸ olsanız o güne kadar ki bence edebiyat okudum demek için yeterlidir bile, sizi yoklamaya, kulak dolgunu aileden palazlı ispatlı etiketli ve sınırsız imkanlara sahip olmanın kendine ait bir doÄŸal figür ve devinim kolajı oluÅŸturma gereksiminde olduÄŸunu unutmuÅŸ çöpten ibaret olduÄŸunu henüz öÄŸrenmemiÅŸ çiÄŸ insanlar size hayran kalacaktır. Sonradan görmelikten bahsetmiyorum ama depsotluk travmasından ya da sevgi alıp vermeyi öÄŸrenmemiÅŸ olmaktan ve yaÅŸamın babalarının yaptığı gibi durmadan yarışmak olduÄŸuna inanıyor olabilirler. Daily talkın dışında bildiklerini tükürükler saçarak anlatmasına ve bu boÅŸalmaya mutlaka izin verin. Gözünüzü kırpmadan dikkatle dinleyrek arada başınızı hafifçe sallamanız yeter. Nabzını okÅŸamaya kalkmayın. Etraflarında bir yalaka ordusuyla dolaÅŸtıklarından bu ucuzlardan onlarda bolca var. KurduÄŸu iskelet neyse öyküsünde yapıcı küçük nüveler yerÅŸtirip birkaç kelimeyle çekilin. Unutmayın arkadaÅŸlar; sınırları burjuvazinin ezikliÄŸi arkadaÅŸlar ne varoÅŸtakilerin ezikliÄŸine benzer ne de baÅŸka bir aÅŸağılık kompleksine. Mesela bırakın feminist arkadaşınız ve o güçlü karizmatik birçok iÅŸler baÅŸarmış kadın bırakın bu insanlara doÄŸum günlerinde falan “Benim fucker arkadaşım diye methedebilsin yani” Yani bir feminist aktivistin zengin ve yakışıklı ama peltek arkadaşı sizin için önemli bir insanın ona fucker demesinden hoÅŸlanabilir. Onunla evlenmek istediÄŸini söyleyen sarışın ince bir kız cağız gelip oturuyor yanıma sevgilisymiÅŸ beyin meÄŸer. Çocuk istiyor diyor (Elbette babiÅŸko dede olmak istiyor ve annecik torun sevmek) Ama benimle evlenmiyor. Tabi bu Anadolu zengini kurnazlığı eksik olmayan madenci ailesinin kızın ailesine bakıdığında kuvvetle muhtemel en fazla akademisyen bir aile olduÄŸundan asla ve asla feodal yapılarının içine bir kadını sormak istemiyorlar. Gerek yok artık evlenmeye artık diyor bey o iÅŸler eskide kaldı. Tam aile kurumu kapitalizmin en küçük yapısıdır zaten gibi ezbere ve boÅŸ beleÅŸ bir solcu saltosu geleceÄŸini hissedip herksin üzerinde kalkıp sigaramı yakarken ÅŸöyle diyorum. “Kadınlar güvence isterler bilirsin diyorum” Ne desin Fucker “Güvence benim” diyor Dönüyorum Senin fucker güvence benim diyor ne diyorsun bu iÅŸe diyorum. Beni duymazlıktan geliyor ortamdan sıkıldığımın ve aÄŸzından çıkanın beni ÅŸaşırtmış olabileceÄŸinin bile farkına varmamış olduÄŸuna ÅŸaşırıyorum İşte her ÅŸey bu kadar hızlı deÄŸiÅŸiyor ve kabul ettiÄŸimiz deÄŸerler savunduklarımız bile sadece birer pazarlama aygıtları. Buna ideolojiler de dahil. Bir klanın içimde olmak, bolca benimsenip haklı bulunmak da insana yakın ideolojilere deÄŸer katıyor. Çünkü dehÅŸetli bir sahteliÄŸe bürünmüÅŸ politik doÄŸruların kurmaya baÅŸladığı ve herkesi ve her olguyu birden bire ÅŸeytanlaÅŸtırıp sonsuza kadar yok edecek doneler kazanacak yeteneklere de giderek daha çok sahip oluyoruz. Açık kalpli birinin ve dürüst yani ne kendi hikayesinde ne de dünyayla iliÅŸkisinde örneÄŸin önemli yaÅŸamsal yeterlilikler ÅŸunlardır. DüÅŸmek, utanç içinde kalmak, deÄŸersizleÅŸmiÅŸ hissetmek bazen bazen bazı duyguların bir zamanlar seni dünyanın tahtına oturtmuÅŸ olana bir daha geri dönmeyeceÄŸini kabullenip herhangi bir potansiyelle öne çıkıp kabullenilmenin baÅŸka fetihlerle; o üzüldüklerine bir ÅŸeyler de anlatamamış olmanın hiçbir öneminin olmadığını. Çünkü baÅŸkaları olacağı zaman, bir cemiyet örneÄŸin, her insan bana sorarsanız kumaşının ait olduÄŸu zamana uygun ve prototip doÄŸmuyor. Bazılarımız sadece bu öÄŸrenip ezberleyip sana da bir çok ÅŸey vaad eden iÅŸlerin uzmanlığına soyunmayı ve bunun bir hayet gayesi gibi görüp. Dünyanın kabul edebileceÄŸi anlamda bir baÅŸarıyı saÄŸladığında ancak bu kalabalığın bir parçası gibi hissetmeyi sevebilecekken. Kendi kendini keÅŸfetmeyi düÅŸüp kalkıp ölü dirilip sevip kızıp ama kimseye kıyamayıp gördüÄŸü zararın telafisini hakkı olan istemeyi bile kendi var oluÅŸuna yabancı bir yapay format olduÄŸunu sezgileriyle anlıyor. Bunu sanatlarına devinimlerine yansıttıklarına yalnızlaÅŸacaklarını anlıyorlar ama kalabalığın ve bizden maksimum potansiyel bekleyen eÅŸ devlet komutan sevgili patron ana baba kim varsa bunu seni kendi ideallerinde görmek istedikleri sen olduÄŸun için istiyorlar. Bunlara ulaÅŸtığında mutlu olacağını ve daha iyi ve nitelikli olacağını yürekten istedikleri benim en iyi olmam için deÄŸil. EÄŸer servisime ve sevgime sahip olacaklarsa bunun en iyisini sadece bende aramak da önemli deÄŸil bu iliÅŸkiler için. Kafalarındaki plastik yapay kriterlere yaklaÅŸabilecek güçte baÅŸka bir aday hemen yerini alabilir hem de tasasızca. Bırakıyorum…. Çünkü birini sevmek ve kurduÄŸun birliÄŸin bağın gücü bir gün senin de onun da birbirnizden uzaklaşıp bir zaman yürekten inanmış olduÄŸun asıl insanına birden bire ve hızla bu kadar yabancılaÅŸabilmek ancak bu çaÄŸda böyle bir hıza sahip. Çok özel sandığınız ÅŸeyler bile sizin biçtiÄŸiniz ortaklık bağı erirken öylesine önemsizleÅŸmeye baÅŸlıyor ki. Bir insana duyulan sonsuz inanç ve deÄŸerlerin o sizi sarsan eÅŸsiz momentumu hayranlıkla izleye dalıp sonuz bir komfora sahip olduÄŸunuza inandığınız evinizi ve kalbinizi inÅŸa eden her bir çaba ve acı ve tatlı ÅŸeylerim tümü. Bir boÅŸluÄŸa bırakıveriyor yerini. Otobüsle gelirken bir kibar görmüÅŸ genç hoÅŸ bir adam olan çok ölçülü bir otobüs muaviniyle tanıştım. Ön koltukta güzelce genç bir kız vardı onu Zonguldakta bıraktık. Valizini almış giderken muavine dönüp ÅŸirin ÅŸirin sabahın 5inde iyi akÅŸamlar görüÅŸürüz dedi. Ben de dönüp iyi akÅŸamlara ayrı güldüm ama görüÅŸürüze ayrı güldüm dedim. Küçük daha dedi evet dedim küçük zaten daha sert bir kadın egosu yerleÅŸmemiÅŸ çocuksuydu. Abi dedi ne küçüÄŸüyle iÅŸim olur ne büyüÄŸüyle dedi. Birden kalakaldım ama aklımdan gay olduÄŸu falan geçmedi. İnancını yitirmiÅŸliÄŸini anladım. Büyük bir aÅŸkın kaybının bu tutuma neden olduÄŸunu. Bu kadar genç yaşında hoÅŸ ve düzgün bir adamın hayatına çıkabilecek ve güzel ÅŸeyler yaÅŸayabileceÄŸi kadınlar olduÄŸuna inancını yitirmiÅŸ olması bana bu yeryüzünde birini dürüstçe, mertçe, hayatının yoldaşı yapabileceÄŸi ve birlikte el ele tutuÅŸup yeryüzüne veda etmenin bu kadar seni bilen her ÅŸeyinle sevmiÅŸ her ÅŸeyinle görmüÅŸ bir insanla yaÅŸama ÅŸansına kimsenin sahip olamayacağını, hepimizin yalnız başımıza Gözümüzde vr gözlükleri sinir uçlarımıza gönderilen rahatlatıcı yapay sinyallere korkumuz ve acımız azalsın diye mecbur kalacağımız o üstüste binmiÅŸ pahalı teknolojinin insanın insanını elinden aldığını izleyeceÄŸiz: ve biliyor musunuz. Kimse bunun acı bir kayıp olduÄŸunu bile aklına getirmeyecek.

satan.jpg

Artık bende oratalama bir Amerikalı gibi bebek kanı içen okültlere inanıyorum

Åžu hızla mükemmelleÅŸen teknoloji ve AI nın ÅŸu köhne kurumların ve ilkel sosyal sistemin bir adım ileri gittiÄŸi yok para bile bilgiye dönüÅŸmeye baÅŸlamışken bu insan doÄŸasının açması beklenirken çürümesi yüzünden bu teknolojiyle uyumlanacak bir erdemi saÄŸlayamıyor bu ilerlemenin eÅŸiÄŸinde devrimini evrimini gerçekleÅŸtirip Marx öÄŸrendiÄŸi kadar kozmoloji öÄŸrenip sermayeyi silaha ve savaÅŸa gömmeye tercih ermezse ancak bundan faydalanacak bir dünya var yoksa madmax hem de fury road bunu iÅŸleyenlerin ben artık ne fundamentalist ne oligarÅŸik ne faÅŸist falan olduklarını düÅŸünüyorum. Bunlar resmen satanist.

Kırkını AÅŸan DoÄŸumgünleri

DoÄŸumgünümdü..babam AAnın dış haberler muhabiriydi o zamanlar. 86 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam. O yaÅŸlarda bir çocuÄŸun doÄŸumgünlerinden beklentisi yüksek olabiliyor. Babam sürpriz olarak beni meclise götürmeyi planlamış. Dünyanın farklı memleketlerinden bir dünya çocuk mecliste. Kimseleri de davet edip evde pastalı kekli bir ÅŸey planlamamışlar haliyle. Benimde bu fikri seveceÄŸimi düÅŸünmüÅŸler. Fikir bana söylendiÄŸinde hayal kırıklığına uÄŸramıştım. Ben hediye paketi açmak, mum üflemek ve gırtlağıma kadar ÅŸekere boÄŸulmak istiyordum sanırım. Hayal kırıklığına uÄŸramam babamı bir ikna seansına sokmuÅŸtu. O da hayal kırıklığı içindeydi. O koyu anıyı dünmüÅŸ gibi hatırlıyorum. Babamı hayal kırıklığına uÄŸratmak beni daha da çok üzmüÅŸtü. Nihayetinde kapıyı çekip giderken peÅŸinden aÄŸlamış, fikrimi deÄŸiÅŸtirmiÅŸ onunla gitmek istemiÅŸtim ama çok geçti artık. Babam merdivenlerden inip kayboldu. Zaten eve çok az uÄŸrayan babamla bu fırsatı kaybetmiÅŸtim. Aradan nerdeyse 40 yıl geçmiÅŸ. Bugün 45 yaşıma giriyorum. 51 yaşında ölen babamla aramızda ölüme sadece 6 yıl var. Her ne kadar zaman ve mekan patlamış olsa da geride kalan, tarihe gömülen ve bir zaman uÄŸrunda dünyaları verecek kadar çok umur edilen bir sürü tanış , akraba ve aile fertleri artık birer yabancıya dönüÅŸmüÅŸ olsalar da yaÅŸamı yarılayan hatta belki de geçen biri olarak doÄŸum günleri benim için buruk günlerdir. YaÅŸamdan beklenenlerin, bir ferrari sahibi olmanın ve herkesin hayalinde biriken beklentilerin gerçekle yüzleÅŸtiÄŸi günlerdir doÄŸum günleri. Özellikle 40+ ların farkına varacakları varlıkla yokluk arasındaki fark çıkar ortaya. YaÅŸam yeterki bir iÅŸkenceye dönüÅŸmesin. İlerisi bir teferruattan ibaret sadece. 23 Nisan kutlu olsun Ekim! Bak bütün dünya çocukları toplanmış senin doÄŸumgününü kutluyor!

Şeker bayramı'mı ben banknot alayım dede

Maneviyat güdümlü bayramlar arasında ÅŸeker temalı tek bayramıdır çocukluÄŸumun ÅŸeker bayramı! Gürcü Ortodoks genetiÄŸinden olacak Ramazan boyunca dedemin iftarını rakıyla açtığı dönemler. Bahçelievler 7. Caddeye komÅŸu o zamanlar 19. Sokakta olan babaannemlerin evi çok eski mobilyalarıyla fakir babaannemin kafasını çıkarmadığı fakirhanesiydi. Öyle derdi kendine babaanne diye seslenirsem, “fakir ana, garip ana” her nefes alıp veriÅŸinde bir zikir çeker gibi söylerdi bunu. 7 yaşında hafız olmuÅŸ bir zihni evveldi hafız AyÅŸe Furtun. Etrafına ReÅŸad altınlarıyla bir halka ördürmüÅŸtü babacığı. 8 kızkardeÅŸten dördünü tanıdım. DiÄŸer dördü çocuk ya da bebekken ayrılmışlar dünyadan. Nenelerinin herkesten gizlediÄŸi bir Bodrum katı sumağı olduÄŸu rivayet edilir. belli zamanlarda gözlerden uzak göÄŸsümde gizlediÄŸi haçını çıkarıp bodrumun karanlığında bir mum yakar ve dizlerinin üzerinde dua ettiÄŸi anlatılagelir. Ermeni kökenli bir genç hafızdı yani benim babaannem. Dedemin Ankara’da bir kumarhane sahibi olduÄŸunu sonradan öÄŸrendim, bir merhum olduÄŸundan çok çok sonra. Bahanemde kaldığım haftasonları geceleri dedemin kulüpten dönmesini beklerdim. Sabah rahatsız etmeden geceden hafta sonu harçlığını koparmak olurdu derdim. Gerçi babaannem dedemi uyandırmaya çekinen beni tatlı bir kurnazlıkla manupile eder “git uyandır hergeleyi harçlığını iste” derdi. Sekiz köÅŸeli ÅŸapkasını, Burberry pardesüsünü alır portmantoya asar,O gece ütülmemiÅŸ olduÄŸunu umardım. Kumarhane sahibi hiç kaybeder mi? Benim dedem ederdi. Terso geceyse, “durumum nazik oÄŸlum” derdi. hafta sonu azla yetineceÄŸimi öÄŸrendikten sonra Hayal kırıklığı içinde, 7. Cadde atari salonunda 3-5 jetonu mortal kombata nasıl yetireceÄŸimi ya da cerenle buluÅŸacaksak 1. Caddedeki ilk yerel fastfoodlardan Üsküplü de ona nasıl kola ve sosisli ısmarlayacağımı geceden kara kara düÅŸünmeye baÅŸlar, uyku gözüme girmezdi. Böyle geceler genellikle sabahlardım ve bir ÅŸekilde babama ulaşıp bu eksik harçlığı nasıl tamamlayacağımın hesaplarını yapardım.
Harçlık mesellerine bir girizgâh yapayım istedim ama harçlığın en hası ÅŸeker bayramına saklanırdı. Banknotlar ceplerimizden taÅŸar, gırtlağımıza kadar kola hamburger dondurma çekirdek, çekirge sürüsü gibi önümüze ne gelirse alır ve mideye indirirdik. Åžeker baylamlarında atari salonları yaygınlaÅŸmadan evvel mide fesadı garantiydi. Allahtan 8 bit icat oldu da canımızı kurtardık.
Bir de bahçeliye bayramlarda bebe tokatlamaya Balgat gibi semtlerden gelen baÅŸka bebeler olurdu. “ La bebe! “ Fransızca gibi durdu deÄŸil mi? Hiç de deÄŸil tabi. Balgat bebesinin tokadını yemediysen henüz bahçeli bebesi sayılmazsın. Sonraları 19. SokaÄŸa merkez dojosu kurulunca cesaretimiz azıcık daha yerine geldi. Hepimiz yazıldık tabi.
Bayramlarda dedem en geç bir buçukta bahçeliden gönç palas hamamına doÄŸru yolunu tutmuÅŸ olurdu. Yukanıp paklanıp masajını olup bayram gecesine doÄŸru akmak için. Memur Anne babalar Bilkent tarafındaki müstakil marjinal entel muhabbetine doÄŸru uzar, biz tepeden tırnaÄŸa erkek kuzen ordusuyla bahanemle baÅŸbaÅŸa kalırdık! Ne mübarek kadındır Hafız AyÅŸe Furtun! Aileler ortak olsun diye yapılmış bir görücü usulü evliliÄŸin üzerine merkez saÄŸ siyasetinin namlı vekillerinden biri olmayı baÅŸaran ele avuca sığmayan bir eÅŸ ve 3 azgın erkek torun. Bebe! 80 yaşında kadın s peÅŸimizde koÅŸar dururdu. Sabaha kadar tüm dolapları, mutfağı, sandıkları talan eder, fındık zulalarını patlatır, dedemin kıyafetlerini giyer giyer atar, her gün sayısı artan bin tane kravatın içinden en pahalısına zarar verecekmiÅŸ gibi yaparak birbirimizi korkutur, kokuları sıkar, kılıç dövüÅŸ, yastık savaşı, hatta abartmayım ama uzun parlament kartonlarımdan açık varsa çalar içerdik bile. En son banyoya girip suyla muyla oynarken babanemi sakinleÅŸmek ve durumu idare edip tahammül edebilmek için suya kolonya damlatıp içerken bir kaç kere gördüÄŸüm oldu da, dedemin zula viskilerinden kadıncağıza bir yudum vermek nasıl aklıma gelmedi hayret ediyorum kendime! Erkek bebeler çok bencil olur bencilliÄŸinde ötesinde tam pataklamalık bir şımarıklık içinde arsız yüzsüz sümükler gibidirler. . Kutu kutu panaljinleri vardı bir de babaannemin. Ömründe sigara içmemiÅŸti ama ciddi bir bronÅŸiyel astım hastasıydı. Nefes alıp veriÅŸini hep duyardınız. TRT de Babanemin kahramanı ilerici Müslüman “YaÅŸar Nuri Öztürk” beyi ya da varsa fasıldan sonra izleyecek bir ÅŸeyi kalmaz yatağına giderdi. Böyleydi bayramlar iÅŸte fazla detaya girmeden az çok böyleydi hafta sonlarından çok farkı yoktu harçlık ve Kapı yoÄŸunluÄŸu farklıydı sadece. Genellikle , ailemize ait varlığı büyüklerimiz aileleriyle deÄŸil de elalemle yemeyi tercih etti. Olsun. Canları saÄŸolsun. Genleri yeter.

1998-19 YaÅŸ BeyoÄŸlu Günlükleri

6 Ocak Cihangir Havyar Sokağı

Yaptığım her iÅŸi yarım bırakmak gibi bir huyum olduÄŸunu benim kadar çevremdekiler de bilir. Okula devamlılık, film projeleri ve alınan saÄŸlıklı kararlar. Hep ne uÄŸruna olduÄŸu fark edilmeden terk edilirler. Her ne kadar radeli olmaya çaluısam da düÅŸünüyorum, hayatın niye iradi olmadığını. Hayat benim iradem dışında geliÅŸmekte ise benim iradeli olmamın ne faydası var. Çevremden bitmez tükenmez bir biçimde etkileniyorum. Belki yalnuz ben deÄŸilimdir bu kadar etki altında kalan. Etraftan aldığım numuneleri her bir kıayfete ve maskeye uyum saÄŸlamaya çalşırken kendimden geçtiÄŸim çok oldu. Sabahları gözümü açtığımda hiç yerimden kalkmadan yenidem uyuyabilmeyi seviyorum. Yarı uyanık oluyorum  ve onları dinleyip rüyalarıma ekliyorum. Rüyalarımdan mahsur kalmayı düÅŸünemiyorum bile kabus bile olsalar hayat kadar gerçekler ve gerçek üstü bir hayat bahÅŸediyorlar. YaÅŸamın yarısını nerdedeyse bu sihirli olgu kaplıyor. 

Tekrarlanan düz ayak ritmik ÅŸeyleri seviyorum bu konuda hiç de yalnız olduÄŸumu sanmam bwnim gibi eminimki bir çoÄŸu var. Dans, birlikte eyleme geçtiÄŸinde kur yapmak ve biraz da ritme saÄŸladığın uyumlu beden kendine duyduÄŸun sonsuz güvenle birleÅŸtiÄŸinde ve kimseyi umursamadığında büyük bir haz aracına dönüÅŸüveriyor. 

Heyecan! Herkesin farrklı heyecanları olduÄŸu söylense de bence insanların heyecanları ortaktır. O kadar çok heyecan mekanizması var ki saymakla biteceÄŸini sanmam. Basit heyecanlardan bahsetmiyorum bunlara sıradan insanlarda sahip ama sıtradan insanlara karşı biz dış kapının dış mandalları onların  basit heyecanlarına da ortağız. Sex gibi, hız yapmak gibi, ekstrem sporlar gibi, uyuÅŸturucular gibi ÅŸeylerin sıradan haz otraklarıyız. Bize ait orta sınıf burjuvalarınsa yalnızca kendilerine has haz odakları var. ÖrneÄŸin bir ÅŸeyleri ve kendinin farkında olup bu konularda ve etraflarında dolaşıp zengin kelime hazneli cÄŸmleler kurmak,  Sadece bugün için yaşıyor ve nefes alıyor olmaktan, sadece yaÅŸamaktan, Görünmez olsa da tüm by haz mekanizmasının bir tehlikesi var. Çok bilip çok konuÅŸup ukala ve üsttenci izlenimi yaratmak, hız ve sex gibi ÅŸeyleri ne kadar iyi becerdiÄŸini anlatıp bununla övünmenün basitliÄŸi. Hazzın düzenli bir biçime ona ulaÅŸmak için yol ve yöntemler keÅŸfederek daha fazlasıana ulaÅŸmanın yollarını keÅŸfetmenin ucunda belli belirsiz bir uçuru var. Zevk aldığın her ÅŸeye her gün ulaÅŸma ÅŸamsın varsa seni heyecanlandıracak fazla bir ÅŸe kalmıyor yaÅŸamda. Ona nadirwn kavuÅŸulmalı ya da tam zamanında taşı gediÄŸine ottırtmalı ki  bu anların bir anlamı olsun.Müzik ve dans gibi tutkular bu türden heyacan tehlikelerini barındırmıyor. Yeter ki her yeni çıkan albimin peÅŸimde koÅŸturan bir alış veriÅŸ bağımlısı olunmayıversin. Ya da kapı gıcrtısına da göbekk atmayıverilsin. Heyecanlar konusunda seçici olunmalı ve bir hırsa gÄŸdÄŸmlü hale gelememeliler. Yoksa sonunda bağımlılık deseni yatıyor. Ama bakınız neler diyor CJ  Jung gibi Freud gibi efendiler. İnsan bedemimnin bir tapınak deÄŸil bie haz aracı olduÄŸunu çoktamn keÅŸfetmiÅŸ ve bunu çeÅŸitli ahlaksızlıkları göze alarak da yapmaktan çekinmiyorlar. İ"nsan için en büyük tehlike kendisidir"Heyecan verici ÅŸeyleri elimizden kaçıracakmış gibi yaşıyoruz. Bu da bizi galina kendi gerçek özümüzden fazlsıyla uzaklarda bÅŸr yerlere fıtrlarıyor. Tükenmeyecek ÅŸeylere açlığımızı bastırmak için deÄŸil de sonsuz bir beasalenmenin kaynağını yaratabilmenin yollarını aramakla geçmiÅŸ tüm insan verimi ve ilmi. 

10 Ocak Cihangir Havyar SokaÄŸI 

Tükenmek, tüketmek,tüketilmek ve buna göz yummak ve sonunda körelip tükenmek ve yok olmakla doÄŸru orantılı. Tüketilen yerine konacak yeni bi ÅŸey olmadıkça tükettÄŸin ölçüde tükenirsin. YniyaÅŸadığın dümya ve sana sunduÄŸu bitmez tükenmez materyal sen tükettikçe yaÅŸadığın süre boyunca tükenmeyebilir. Ancak sonu gelmeyen bir tüketimin içindeysen ve tüketecek yenhi ÅŸeyler arıyorsan belki farkına varabilirsin sana hiçbir ÅŸeyin yetmeyeceÄŸini. Ira sıra gelen partnerlerin ve bu iletiÅŸimin de saba yetmeyeceÄŸini.Ve ikili iliÅŸkilerden vazgeçileceÄŸi zamanda gelecek. İnsan insnaın ne yurdu ne de kurdu olduÄŸu zamanlar. İki kiÅŸi bir araya geldiÄŸinde yalnızca bir düellodan söz edilebilecek. Kainatın sonsuzluÄŸuna güvenip iletiÅŸim kurabileceÄŸi yeni akıllı ırklar bulmaya çalışmak ve buna yapılan yatırım kadar büyük bir boÅŸ iÅŸ yok. Buna benzer sınsuz boÅŸ iÅŸler ve yatırımlar aslında asıl sonsuz olan ÅŸeyin insanın iÅŸtahı olduÄŸunu kanıtlıyor.  

11 Ocak Cihangir Havyar Sokağı

İyi kokmak bazen bütün sorun budur. Kendi kokumu duyduÄŸumda eÄŸer iyi kokmadığıma karar verirsem buna pek aldırış etmem ve bir süre sonra bunu önemsemiyor olmaktan rahatsızlık duyarım. Az önce kendime ekmek arası zeytin ezmesi ve acını acı bir biber sosunu yedikten sonra içtiÄŸim sigaranın kokusununda ellerime sinmiÅŸ olmasına pek gerilmem de pek iÅŸe yaramadı ellerimin lokusunu en az duyabileceÄŸim ÅŸekilde yudumladım çayımı. Bunları ufak ve önemsÅŸz ÅŸeyler olarak görüyorum ve bu kadar önemsenmesine bir anlam vermeye çalışıyorum. Bu iÅŸler iki arada bir derede olmuyor ya herro ya merro ya kokudan rahatsız olmayacaksın ya da her gün saÄŸlamca bir banyo yapıp dokunduÄŸun her ÅŸeyim ardından suya sabuna saldırıp gönlünü ferah tutmanın ayrı bÅŸr yöntemini bulacaksın. Misler gibi kokup da pahalı parfümlere yatırıö yapmamın da bana iyi hisettirmeyeceÄŸini söylemiyorum elbette. Åžu anda radyoda remix bir Dub çalıyor modernize edilmiÅŸ reggae Bu türün ÅŸarkularının bana hepsi aynı geliyor. Hiç birinin kendine has bir kimlÄŸi yok sanki. Bu devirde reggea dinlemek bu devÅŸrde eroin  kullanmak gibi bir ÅŸey. DJ parçanın içinde zevzeklik etmeye baÅŸlayınca aksanından OSman OSman olduÄŸunu anlıyorum.hoÅŸuma gitmryr baÅŸlıyor çal aslınım benim çal. 

13 Ocak Cihangir Havyar Sokağı

"Kimi felsefecilerin ısrarla söylediÄŸi gibi sonunda evrdende yalnız olduÄŸumuzu çevremizkei her ÅŸeyin ya da kötü bir ruhun gözlerimizin öünde oynattığı bir film oynattığını düÅŸüneceÄŸiz " 

                                                                                                                                                             Umbert Eco 

Not: (13.08.24) Simülasyon teorisi için quantum fiziÄŸi o zamanlar bu kadar yol almış mıdır emin deÄŸilim ama Umberto Eco'nun hwr zaman isabetli öngörüleri olan bir entelektüel olduÄŸunu düÅŸünmüÅŸümdür. 

Üzerine derinlemesine düÅŸünülmesi gereken bir cümle bu. Tanrı ya da kötü bir ruh hiç farketmiyoır. Zaten bizi eÄŸlencesine yarattığını kuranın baÅŸlangıcında ayıp olmasın diye üstü kapalı birbiçimde ifade etmiyor deÄŸil. 

-Åžöyle konuÅŸma diyorum sana!  Kendin gibi konul!  AÄŸzından sama sapan sesler çıkararak kamburunu çıkararak bir soytarı gibi konuÅŸma benimle! 

Çocukcağız ne ne söyleyeceÄŸini bilemedi. Karşısındaki Junkie'nin yapay özgüvenine gizli bir hayranlık besliyor, onun deli saçması eylemlerini giyinip kuÅŸanıyordu. Bu kafası iyi Junkie'nin karşısında o kadar aciz ve güçsüzdü ki çünkü Junkie söylediklerinden emin ve kendiliÄŸinden kaygısız bir özgürlük hissindeydi. Tertemiz bir genç erkek çocuÄŸundan daha güçlü ve parlak görünüypordu. Öyleudi de ama öyle olmasa dabu zorbalığın daha azına ÅŸükredebilirdi.  

-Åžimdi söylediklerimi tek tek atlamadan yaz; yaz.; Ben gerizekalıyım. Bunu 10 kere yaz. BaÅŸkalarını çok kıskanıyorum. Ben bir salağım. Yazoıyor musun? 

-Yazıyorum

Bu bir junkie'nin alçıdan maya maskesi yaparken atölyesine yanında getirdiÄŸi genç adama yaptığı büyük zorbalık, aÅŸağılama. İster inanın ister inanmayın bunlara ÅŸahit oldum. Hatta bu zorbalıktan ne kadar keyif sldığını görüp bir kaç paragraf da ben yazdırdım. Bu aciz evlatçık bizde bir tür gizem buluyor, koÅŸulsuz özgüven ve yüksek egonun sahipliÄŸine kavuÅŸabilmenin yolunun bizden geçtiÄŸine inanmışa benziyordu. Yanımızdan ayrılmaya da hiç niyeti yoktu. Onu Mc Donalds'a yollayıp iki menü alıp gelmesini buyurduk. Yolda gidip gelirken de yazıklarını ezberlelemsini istedik. Buyruklarımız harfiyenn uyguladı. Koray (Junkie) Hiç bozuntuya vermiÅŸyor öyle doÄŸal oynuyordu ki. En ufak bir fire vermiyor zorbalıkta sınır tanımıyordu. 

Not: (13.08.24)  Bu insan köleleÅŸtirme sanatını ÅŸimdi ÅŸimdi tahmin ediyorum ona bir kaç kere eroinin tadına baktırmış ve zavallı çocuk bu beklenti içinde ne yapılmasını isterse yapmak zorunda hissediyordu kendini. Tanrım gerçek bir kötülüktü bu. 

Bu safitirk oÄŸlan salak olduÄŸunu ve Koray tarafından eÄŸitilmesi gerektiÄŸine ikna olmuÅŸtu. Onun karşısında çok güçsüzdü ama bu kadar aciz olmasının aebebini ÅŸimdi anlayabiliyorum. Bir umut Koray ona çıkarıp H' vermesini umut ediyor bunun içinse kendisinden ne istenirse gık demeden yapıyordu. 

15 Ocak pazartesi Beyoğlu Atlas Pasajı

Atlas Pasajı MOD'un önündeyim Deniz Pınar SKA çalıyor dinliyorum. Özge'ye geçen pazartesi olanlardan bahsettim. Bana kızdı, yaptığımız ÅŸeyin gereksizvahÅŸice bir zorbalık olduÄŸunu söyledi. Benden köfte ekmek almamı istedi bir süre dirensem de kabul ettim çümkü yanımda soy8uunmaya baÅŸladı. Ona ilgi duymuyordum. Üstelik sevdiÄŸim bir arkadaşımın tukusuydu ve üçümüz aynı evi paylaşıyor bense kira ödemiyordum. Özgeyle yatmam gerekiyordu en azından aynı ÅŸiÅŸme yatakta.Yine de saÄŸolsun beni hiç taciz etmedi.  

Not: (13.08.24)  Sinyal çok yaptım, çekici bir herif olmam orospu olmamı kolaylaÅŸtırıyordu ama etkilenmediÄŸim biryile omak bana imkansız geliyordu Hiç yapmadım deÄŸil ilerleyen yaÅŸlarımda varlık için bedenimi paylaÅŸmak zorunda kaldığım zamanlar oldu ama fazla sürmedi bu tÄŸr iliÅŸkiler. Bir noktada çileden çıkıyordum. 

Bir süre sonra dükkana iki kiÅŸi geldi ellerinde Velvet Uderground plağı vardı ÅŸu Andy Warhol prodüksiyonu olan Muz desenli Long Play. Dükkandaki 70'lerden kalma beyaz futuristik retro plakçalara plağı yerleÅŸtirdik. Bu deneysel countrycilerden haz etmiyordum bence fazla sıradandı: Velvet Underground'u çok sonraları sevdim.  

17 Ocak Cihangir Havyar Sokağı 

Besbelli saÄŸlam bir direngiye dayanarak kayarak sayarak numaraları ilk gördüÄŸüm deliÄŸe debeleniyorum. olduÄŸu gibi gözükse de sindirim sistemimi taÅŸlıyor sinirlerimi köreltiyor, tüm damarları boÅŸaltıyorum bir kasap inceliÄŸinde. Onları kandan arındırıyor dışarı çıkarıp havalandırmak için sabırsızlanıyorum. Adalet bakanı direniyor. Hukuk dersi  vermeyÅŸi ıkıntı sıkıntıı kusmukla kınadı. Beni seviyor hem de çok. Kendisi Deccal memuru. Yeni yıkanmış sabahlığıyla öÄŸle yemeÄŸini tiksinçleÅŸtiriyor. Saygıdsa kusur yok Sol gözü kör olanların tarikatı törene çağırıyor. atıl, takıl. Elekten geçemiyor sığamıyorum.  

20 Ocak Cihangir Havyar Sokağı 

Uzun zamandır yazmaya ara vermiÅŸtim ama Koray sebep oldu. Yazdıklarımın beÅŸ para etmez olduÄŸunu, benden tiksindiÄŸini söyledi. Hayatında Test kitabından baÅŸka kitap kapağı kaldırmamış bu rezil junkie'nin beni incitmesine izin verdim. Yaptığı kendi ilgisi olmayan bir konunda bana zorbalık yapıp uyuzunu kaşımıştı. Babamın  şık cesaretlendirmesimden sonra yenidenm yazmaya baÅŸladım. Hiç birmiz Koray'ı neden sevdiÄŸimizi beÅŸ para etmeyen nadan bir junkie olmasına raÄŸmen neden onu önemsediÄŸimizi bilmiyorum. Galiba cesaretine hayrandık. Onun kadar kaygısız ve özgür olamıyorduk hiç birmiz aÅŸamadığımız aÅŸmak istemediÄŸimiz bir korkuyu o aÅŸmış hepimizden cesur ilan edilmiÅŸti. Kaygısızlık ve bu kayıtsızlık karşısında galiba kendimizi güçsüz hissettik. BaÅŸ dönmesi bedenin ve duygukarın hissizleÅŸip körelmwsi , hastalık, vaatler uyarılar, cinsellik ve hepsine her ÅŸeye topyekün kayıtsızlık, ödülün kimyasının bir çay kaşığında saÄŸlanması. İtiraf etnelyim ki benim tejk ilacım çokça beÄŸenilmek ve methedilmek iÅŸte buna kayıtsız kalamam. Kaygılaeımsa bir dizi latifeden sonra sona eriyor. Garip mi? Bir garip olmak kimsenin anlamlandıramadığı tanıdık bir yere yerleÅŸtiremediÄŸi biri olmak , Yalnzılığı kabullenmenin yarattığı derin korku.İşte gariplik bu.  

21 Ocak Cihangir Havyar Sokağı 

Daha az kesinlikte cümleler kurmakta fayda var ya da olmalı. Oralarda bir yerlerde durmalı. Neresi olduÄŸu pek fark etmiyor. Yeter ki orayı sen seçmiÅŸ sen beÄŸenmiÅŸ ol.  Çıldırmamayı garanti edemiyorum. Ya da deli diye çağırılmayı. Ne diye çağırılmalıyım peki ben "Hey" en iyisi ve en yeterli olanı bu Hey"Kendime mitolojik karakterlerinden bir isim seçebilirim. Ya da kzılderili iÅŸsimleri sözlüÄŸünden. Kendime yakıştırmalar yapabilirdim. Var olmaya gerek olmadığını söylüyorum. Ve buna kayıtsızlık boÅŸvermiÅŸlik dersem yine baÅŸa döneceÄŸmden korkuyorum. Tekrar kayıtsızlıktan bahsetmemeliyim.  

22 Ocak Cihangir Havyar sokağı

Sivrisneklerim ömrü diÄŸer sineklerden uzundur ve sıcak hava akımlarına kapılarak sıcak diyarlara göç ederler. Benim odamda yazdan kalma kapalı kalmış bir sivri vardı. Göçü kaçırmış odamdan çıkamamış ve yalnız kalmıştı. Adını sivri selim koydum. Geceleri vızıldayarak beslenemeye gelirdi kolumu yorgandan dışarı çıkarıp beslerdim, Nisan ayına doÄŸru kayboldu. Sivri sinekten pet olamaz mı elbette olur hem de kanınızla besleniyor.

9 Haziran Kadıköy Barlar Sokağı'na taşınma ertesi.

Üç günde beÅŸ tablo yaptım yani Kadıköy'e taşındıktan sonra üç gün içerisinde.Bütün parayı boyaya fırçalara yatırıyorum.Yapacak daha iyi bir ÅŸey yok gibi geliyor. Alt komÅŸularla tanıştım. İki gündür görüÅŸüyoruz. İlk gün anlaÅŸabiliyor muyuz diye yoklamak içim politika ve felsefe konuÅŸtuk.Öenlerinde bir resim yaptım. Onlardan bahsetmeye üÅŸeniyorum ama klasik Kadıköy ahalisi öÄŸrenci tayfası iÅŸte. Oysa haklarında söyleb-necek çok ÅŸey var ama Perihan MaÄŸden'in romanı haberci çocuk cinayetlerine daldım. SevdiÄŸimi ve etkilendiÄŸimisöyleyerek yetineceÄŸim.   

Hiç bir ÅŸeyi uzun uzadıya anlatıp betimlemek gelmiyor içimden yorgunum. Vaktim sanki sürekli boÅŸa akıp gidiyor.Anlatacak bir hikayem yok tam anlamıyla ölü taklidi yapıyorum. Bütüm gün resim yapıpalt komÅŸunun sksenlerden kalma 3. sınıf Atari oyunlarıyla oynadım. Yeni aldığım Porno CD 'yi defalarca izledim. Radyo'da seksenler çalıyor Bayılıyorum bunlara "Åžeri ÅŸeri leydi" Anlatacak bir ÅŸey olmasa da bugün ucun bir gün oldu. Saat 8:30 ve hava daha yeni kararıyor. aptığım resimleri karşı duvara dizdim ve titizlikle uzunca seyrettim. En çok zamanımı almış olan en sevmediÄŸiö oldu. Ellerim yaldız boyalarla kaplı. Tüm resimlere yaldız koydum. Evin ön balkonunda oturmuÅŸ yazarken içeri hırsla dalan sivri sinekleri seyediyorum. Her yeraçılmamış kutularlrla dolu. Kütüphaneye çoÄŸu kitabı yerlerÅŸitirebilmiÅŸ olduÄŸum için içim biraz rahatladı. O kadar çok eÅŸya var ki, Havyar sokağındaki üç katlı evin eÅŸyaları hepsi burada ve aralarından geçerken bacaklarımda yaralar açılıyor. Evin içi bu kutular ve çeÅŸitli eÅŸya ile dolu olduÄŸundan kendimi balkona attım. Burada huzurluyum tek derdim karnımın acıkıyor olması. Buzdolabına fare düÅŸse başı yarılır. Babamın eve gelip beni kurtarmasına en az üç saat vardır. Gidip cebimdeki paraları buyalara yatırmamış olsaydım ÅŸimdi Burger King menÄŸmü diÅŸliyor olacaktım. Yemek her zaman bir prosedür ama çok açken deÄŸil iÅŸte. Acıcınacak haldeyim zaten en sevdiÄŸim ÅŸeylerden biridir kendime acımak. Aparatmandan gelen yemek ve kızartma kokuları, tabak çanak sesleri, akÅŸam yeeÄŸi için sogralara kuruluyor. Beni kurtaran tek ÅŸey yazıyor olmak belki birazdan düm tanıştığım alt kattaki öÄŸrenci tayfaya seslenme cesareti bulu akÅŸam yemek için ne planladıklarını sorma cesaretini bulurum.    

10 Haziran Kadıköy Barlar Sokağı

Dün gece karnımı alt komkÅŸu ahalisinin evinde koca bir tabak  bol yaÄŸlı  ve salçalı makarnayla doyurum. Eve dönüp okurken çok zaman geçti uyumuÅŸum. Sabah erken saatte evi toparlayıp temizlemeye Sabahat hanım geldi. Kapıyı ona ben çtım ve gidip uyumaya devm etim. Uyamdığımda ortalık tertemiz, ortalık derli topluydu. ve vıdı vıdı vıdı vıdı vıdı vıdı vıdı vıdı vıdıv vıdı. 

DURAN ADAMIN İLK KEŞFİ

Sıska bacaklarıma yapışmıış dar bir kot, kısa diken saçlarım , sarı camlı siyah çerçeveli düz gözlüklerim, açık toz mavi tiÅŸörtüm, topuklu yuvarlak burunlu botlarımla öylece ayakta dikiliyorum. Bakımsız görünüÅŸüme raÄŸmen gencim. Dudaklarım kalın hatlarım sıskalığıma raÄŸmen bir erkeÄŸim hatları. Åžanslı sayılırım. Eevet öylece duruyorum koskoca kalabalık bir meydanda. Ne kafamı ne gözlerimi oynatıyorum. Herhangi bir kıpırdama yok. 

 

İnsanlar yolun ortasında tek başına hareketsiz durmama (aslında hiç de gerekli olmadığı halde)  Bir anlam verememiÅŸ olacaklar ki yanımdan geçerken titizlikle beni süzüyorlar. Hiç birinin ne bok yediÄŸimi soracak cesareti yok kimisi bir deliyle özdeÅŸleÅŸtiriyor,  sırım sırım sırıtıyorlar. Kimisi de ürkerek alabildiÄŸine benden uzak geçmeye çalışıyor. Kimisi de yanımda durup bu anlamsız kalakalmaya eÅŸ deÄŸer bir hareket yapmamı bekliyor inatla, belki bir nara, bir karate hareketi.    

Shadows 70x100 Akrilik
IMG_1478.jpeg
E8EF3C6F-CDEE-4B5B-ADEA-566171CDC3CE.jpeg
B2172AD2-514C-478A-83F8-C8626A4F7E70.jpeg
AADFC669-23B5-43E9-8059-D5B1B2F17E02.jpeg
IMG_1457.jpeg
IMG_0868.jpg
Evil Royals 70x100 Akrilik
IMG_1574 (1).jpeg
IMG_1574.jpeg
loader,gif
loader,gif
loader,gif
9E1B1857-F40E-4FE9-A806-CE8344ADD445.jpeg
5C8A3237-E380-46F5-A2A7-D08529FF0CB0.jpeg
loader,gif
94B907C1-41F0-4233-A3DE-E2C6444742B1.jpeg
loader,gif
00C5E080-D9E3-46AC-BAE5-6E1353C57846_edi
IMG_0412.jpg
IMG_1550.jpeg
IMG_2680.jpeg
8B6CADC2-FB5E-42E8-8E8D-03C9E3A5B86F.jpeg
330FA3FE-7F7C-4926-923C-CAA1A4145E7E.jpeg
20E7023B-35B8-450F-BA01-2B6945B4D6C7.jpeg
IMG_2557.jpg
IMG_2909.jpg
Modern Çok Katlı Binalar

Official CV

© 2035 by Urban Artist. Powered and secured by Wix

bottom of page